Alparslan Kuytul Hocaefendi / BURSA
Teknoloji
gelişti, bilim gelişti. Fakat bunlar bir takım değerlerimizi koruyamadı. Çünkü
teknoloji her zaman medeniyetin bir parçası olmuş ise de medeniyetin kendisi
demek değildi. Bilimi geliştirenler referans olarak dini almadılar. Referans
olarak aklı ön plana aldılar. Bunun için
bilim geliştikçe dini kriter olarak almadığı için ahlaki ve insani
değerlerimizi koruyamadık.
“ Bir insanı
öldüren bir alemi öldürmüş” gibidir diyerek insana bu denli kıymet veren ve
insana değer kazandıran Allah, insanı hiç görevsiz ve başıboş bırakır mı?
Kıyamet
gününde Allah-u Teala kuluna soracak :” Ey Ademoğlu! Ben acıktım, niçin bana
yemek vermedin? Diyecekler ki : “ Ya Rabbi sen nasıl acıkırsın ? Sen ki bütün
alemlerin Rabbisin. Allah-u Teala buyuracak :” Sizin mümin kardeşleriniz aç
idi. Onlara yemek verseydiniz, aynen bana yemek vermiş olurdunuz.” ( Kudsi
Hadis )
İnsanoğlunun
acıkmasını kendi acıkmasına teşbih eden Allah bu hadis ile insana verdiği
değeri anlatır. Bu değerin sebebi ise insanoğlunun Allah’ın HALİFEsi olmasıdır.
Halife olmanın manası; yeryüzünde Allahın istediği kriterde bir medeniyet
meydana getirmesidir.
Allah c.c.
insani ve ahlakı değerlerimizi kendisi belirleyendir. Allahın halifesi olmak
demek bu kriterleri Allahtan almak demektir. Allahın halifesi olmak Onun
kriterlerine bağlı kalmakla olur. Allah
insana halifelik görevi ile değer verdi, insana ruhundan üfledi bir daha değer
verdi, günahsız olan melekleri dahi secde ettirdi bir daha değer verdi. Bu
kadar değer verilen insanoğlunun başıboş ve görevsiz bırakılması düşünülebilir
mi? Allah c.c. insanoğlunu yüceltmek
istediği için ona görev vermiştir. Allahın insana yüklediği vazifeyi anlamak
için vahye ihtiyaç kaçınılmazdır.
Her bir
peygamberin gönderilmesi, Allahın bağlı
kalınmasını istediği kriterlerin bir kere daha hatırlatılması ve
öğretilmesidir. Allah her bir peygamberle kriterleri hatırlattı ve insanoğlu
yeniden yeniden bu kriterlerden uzaklaştı ve o değerleri kaybetti. Çünkü
kutsalı olan bir mesaj olmazsa insanoğlu nefsine uyar ve değerleri terk eder.
Allah bunun için değerleri, kutsal ile bildirdi.
Bize bugüne
kadar, bir takım değerlerin insana/topluma/zamana/mekana göre değişeceğini öğrettiler. Bize MUTLAK
DOĞRUyu öğretmediler. Sanayi toplumuna ayrı, tarım toplumuna ayrı,
zengine-fakire ayrı, Kürde-Türke ayrı değerler konulacak olsa yeryüzünde nasıl
selamet ve barış sağlanacak? Bütün
dünyada aynı insani ve ahlaki değerler olmazsa barışı sağlayamazsınız. Aynı kriterler tüm dünyada geçerli olmazsa
medeniyetler çatışmasından kurtulamazsınız.
Yeryüzünde
Türküyle/Kürdüyle , zengini-fakiri ile aynı değere ihtiyacımız vardı. Allah bu
ortak değerleri vahiy ile bildirdi.
Kuranın bu mesajını anlayabilmek için, kalbin ve kafanın yanlış
fikirlerden tahliye edilmesi gerekir. Aksi takdirde Kuranın bize öğrettiği
değerleri anlayamayız. Bugüne kadar ana-babamızdan bir takım değerleri aldı
isek de hakkı ve batılı karışık olarak aldık. Oysa Allah “hak ve batılı
birbirine karıştırmayın” der.
İnsani ve
ahlaki değerlerin Kurandan alınması zorunlu olmasa idi; Allah şuara süresinde “
Biz bir kavme peygamber göndermedikçe o toplumu helak etmeyiz” buyurmazdı.
Demek ki akıl bu kriterleri bulmada yeterli değil. Bu yüzden Allah peygamberin
gelmemesini azap ile ilişkilendiriyor. Eğer akıl yeterli olsa idi, dünyanın
tarihi bir peygamber olan Hz.Adem ile başlamazdı.
Bir insanın
medeni olması; yapması gerekenleri yapmakla, kaçınması gerekenlerden kaçınmakla
olur. İnsanın medeni olması için bir takım kriterlere ve değerlere ihtiyacı
vardır. Bu değerler de EVRENSEL olmalıdır. Her bir topluma ayrı değerler
gerekli olsa idi, her bir topluma ayrı bir kitap / ayrı bir peygamber gelmesi
icap ederdi.
Kuran,
Kuran’ı anlatırken “tüm alemlere uyarıcı olsun diye” gönderildi der. Demek ki
bu kitap evrensel kurallar için gönderilmiştir. Bu kitap, alemlerin ihtiyacını
karşılayacak şekilde gönderilmiştir.
Allah’ın
koyduğu değerleri değiştirip, yerine kendi değerlerini ikame etmeye çalışanlar;
“ Biz Allahın hükmünü beğenmedik” veya “Allahın hükümleri o dönem için indi”
demiş olmaktadır.
Allah rızkı
ve hayatı bahşeden olarak sadece kendini anlatır ki; insanoğlu kendi gibi
insana kulluk etmesin. Allah insanı
insana kul olmaktan men eder ve ondaki şerefi korumak ister. Kuran ve Allah insana şeref kazandırır. Bunun
için ilk olarak tevhidi öğretir. Allah insanın şerefini yitirmesine müsaade
etmez.
Allah
hayatın her alanına müdahale eder. Koyduğu her kriter hayatın bir alanına
müdahale eder. Bütün kavga da buradan çıkar. Peygamberler sadece Allahın
varlığını anlatsa idi bu kadar mücadele olmayacaktı. Firavun dahi “Ene
Rabbukümü’s-semavati ve’l-ardi” demedi. Çünkü o bile yeri-göğü yaratan olarak
Allahı kabul ediyordu.
Allah
tevhidden sonra ahreti öğretir. Ahirete iman olmasa idi insan kendini harama
karşı engelleyemeyecekti. Cennet /
cehennem olmadan insanın nefine hakim olması mümkün değildir. İnsan nefsi bazen
o kadar ağır basar ki, onu sadece Allah korkusu durdurabilir.
Batı
medeniyeti hiçbir zaman nefsin ve şeytanın varlığını kabul etmedi. Nefsi tanımayan nefsi ıslah edebilir mi? Bunun
için Batı, hiçbir zaman insana uygun medeniyet kuramamıştır ve kuramayacaktır.
İnsan nefsini dahi kabullenmeyen Batı Medeniyeti, nasıl insana uygun medeniyet
kurabilir?
Allah bize
ırkçılığı haram kıldı ve ümmet anlayışı kazandırdı. Kuran ırkçılık gibi bir
değeri reddeder. Kuran “Ey Mü’min, Ey Münafık, Ey Kafir” diye hitap eder ve
manevi toplumlardan bahseder. Efendimiz Arap olduğu halde “Ey Araplar” diye
hitap edilmemiştir.Bu da Kuranın ve kriterlerinin evrensel olduğunun bir
delilidir.
Allah bu
dine “İslam” adını vermek ile de bu dinin evrenselliğini ortaya koyar. Allah
İslam ile tüm insanoğlunu teslimiyete davet eder. Rabbimiz bu dine
“Muhammedilik” dahi demedi, evrensel bir
isim kullandı. Allah bu isim ile teslim olursanız selamete ulaşırsınız demek
istedi. Tüm dünya Allahın kriterlerine ve değerlerine teslim olduğu zaman,
selamete erişilecek.
Bugün
insanoğlu Allah’ın baktığı kriterleri bırakıp, Allah’ın önem vermediği
kriterlere bakıyor. Bu şeytanın bakış açısıdır. Şeytan da Adem (a.s)’ın ilmine,
takvasına bakmadı, ham maddesine baktı.
Allah ve Rasulü maddeye bakmamamız gerektiğini öğretti. Bunun için
Peygamberimiz (s.a.v) “Zengin zenginliğinden dolayı hürmet edenin dininin 2/3’ü
gider” buyurdu be bizi böyle kriterlere bakmaktan men etti.
“Allah
katında en üstününüz en takvalı olanınızdır” buyrulurken neye bakmamız
gerektiği öğretilmiştir. Allah’ın verdiği vazife bizim bakış açımız olmalıdır.
İnsanların verdiği vazifenin Allah katında bir değeri yoktur. Dünyevi makamların Allah katında bir değeri
yoktur. Allah katında kıymet; takva, ilim ve halifelik vazifesidir. Müslüman
isek Allah’ın kıymet verdiğine kıymet vermek zorundayız.
Allah’ın
insanlara kazandırdığı bir değer de müslümanı kardeş olarak görüp, kafiri
düşman olarak görmektir. Sana kötülük yapan senin kardeşin olamaz da, Rabbine
ve dinine uymayan nasıl kardeşin olabilir?
Kuran, ümmet
değerinden sonra emr-i bil ma’ruf / nehy-i an’il münker değerini de kazandırır.
“Kuntum hayra ümmetin” denilir, “entum
hayra ümmetin” denilmez. “En hayırlı ümmetsiniz” denilmez “En hayırlı ümmet
oldunuz” denilir ve bu şartlara bağlanır. İyiliği emretmeyenler ve haramlarla
mücadele etmeyenler bu ayete göre en hayırlı ümmet olamazlar. Allah bu vazifeyi terk eden İsrailoğullarının
helak olduğunu bizlere haber verir. Cumartesi yasağına uymayanlarla beraber,
onlara sessiz kalan ve onları uyarmayanlar da helak olduğu bildirilir.
İsrailoğullarından ameli peygamber ameli gibi olan 18.000 kişinin bu vazifeyi
terk ettikleri için helak edildikleri hadislerde bildirilir.
“ Başınıza
gelen musibetler, kendi ellerinizle kazandıklarınızdır” ayeti; ümmetin içinde
bulunduğu şu durumun, emri bil maruf / nehyi anil münker vazifesini terk edip
tembelleşmemizin bir cezası olduğunu gösteriyor.
Allah
bizlere Kurani kriterler vaz etmiş iken biz o kriterleri terk edip Batının
kriterlerini aldık. Halbuki onların ideolojileri onlara ne kazandırdı ki?
Onların kriterleri sadece içkiyi, zinayı, faizi, homosexüelliği arttırdı.
Allah ahde
vefa kriterini de bize öğretir. “ Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti ile
Peygambere dahi doğruluk kriteri anlatılır. Rasulullah, müslümanın gaflet ile
her hatayı yapabileceğini ama “yalan
söyleyemeyeceğini ve ihanet edemeyeceğini” anlatırken doğruluk kriterine işaret
eder.
Kuranın
değerleri elbette bunlarla sınırlı değildir.
Allah bu
değerlerle;
·
Din
Emniyeti
·
Mal
emniyeti
·
Can
emniyeti
·
Akıl
emniyeti
·
Nesil
emniyetini garantiler. Kurani değerlerin olduğu toplumda mal emniyettedir. Bir
devlette milli piyango adı altında halkın parası sömürülüyorsa, orada mal
emniyette değildir. Devlet malı korur, sömürmez. Bir devlet bu gibi haramlarla
milletin malını soyamaz.
İnsanların
ana-babasını kestiği, her gün kadın cinayetlerinin olduğu bir devlet, Kuranın
kriterlerine dönmedikçe bu durumdan kurtulamaz. İslamın kriterlerine
uyulmadıkça, can da, mal da, akıl da emniyette olamaz.
Aklı kriter
olarak alacağını söyleyenler; içkinin zararlı olduğunu akıl da kabul ettiği
halde neden hala içkiyi yasaklamaz? Madem aklı kriter olarak alıyorsunuz;
sigarayı kapalı alanda yasaklayıp, içkiyi uçakta dahi satıyorsunuz? Akıl içkiyi
de sigarayı da zararlı bulur. Siz aklınıza da değil, nefsinize uyuyorsunuz!
Kuranın kriterlerinin yeniden hakim olması ne ile mümkündür?
Rasulullah
keni zamanında imkan olmamasına rağmen bedevi insanı medeni yaptı. Toplumu
değiştirdi. Onun hakim kıldığı kriterleri hakim kılmak, onun tatbik ettiği yolu
ve eğitim metodunu izlemekle mümkündür.
Kuranın
kriterlerini anlamak Kuranı o niyetle okumakla mümkündür.
Kuranı hakim
kılmak isteyenler bulundukları yerde güçlü bir devlet olmak zorundadırlar.
Sadece tebliğ çalışmaları ile Kurani kriterleri yerleştirmak mümkün değildir.
Kurani
kriterleri yerleştirmek, o kriter ile yetişmiş nesillerle mümkündür. Her evde
bir nur olsa ancak o şehir aydınlanabilir. Her evde Allah’ın boyası ile boyanmış bir insan olmalı. Dimdik
duran Müslümanlar, taviz veremeyen
Müslümanlar, lastik gibi sünmeyen Müslümanlar, kafirin oyununu çözebilecek
Müslümanlar, radikal değil rabbani Müslümanlar yetişmeli. Kurani değerler ile
yetişmiş sahabe nesli gibi nesiller yetiştirmek zorundayız ki Kuranın
kriterlerini hakim kılabilelim….
Yorumlar
Yorum Gönder