Kuran Okumanın Fazileti ve Kuranın Mesajı ( Alparslan Kuytul Hocaefendiden Notlarla )




AYETLER

  • ·         “…Andolsun insanlar ve cinler bu Kuran'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” (İsra suresi, 88. ayet.)

  • ·         “…Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku.” (Müzzemmil suresi, 4. ayet.)

  • ·         "Şu Kur'ân insanların kalp gözlerini açacak bir nur, sağlam bilgi edinmek için bir hidayet ve rahmettir" (Câsiye, 20)

  • ·         “Bu Kur’ân insanlar için bir beyandır, müttakîler için de bir hidayet ve rahmettir.” (Al-i İmran, 138)


HADİSLER


  • ·         “Sizin en hayırlınız Kur’an'ı öğrenen ve öğretendir” (Buhari, Fedailu'l-Kur'ân, 21)

  • ·         “Kullar Allah’a ondan nâzil olan şu Kur’an’la yaklaştıkları gibi hiçbir şeyle yaklaşamazlar” (Tirmizi)

  • ·         “Kur’an’ı okuyunuz Muhakkak ki o, kıyamet günü dostlarına şefaat edici olarak gelecektir.” (Müslim)

  • ·         “Kur’an’ın acaiblikleri, hârikaları tükenmez. Çok okumakla eskimez. Onu okuyunuz. Çünkü Allah, onu okumanın her bir harfine karşılık (en az) on sevap verir.” (Hakim)

  • ·         "Ey Allah'ın Resûlü, Allah'a hangi amel daha sevimlidir?" diye sorulduğunda “Kur'ân'ı başından sonuna okuyup, bitirdikçe yeniden başlamaktır” cevabını vermiştir. (Tirmizî, Kırâat 4)


  • ·         "Kur'ân şefaat edicidir, şefaati kabul edilendir, şereflidir, tasdik edicidir. Kim O'nu önder edinirse, onu cennete götürür, kim de O'nu arkasına atacak olursa, onu cehenneme gönderir" (el-itkân, IV, 104; Keşfül-Hafa, II, 94.) "Kur'ân, bir ucu Allah'ın (diğer) ucu sizin elinizde olan bir iptir. Ona sımsıkı tutunursanız ondan sonra ebedî olarak sapmaz ve yok olmazsınız" (el-İtkân, IV, 106.)


  • ·         "Evlerinizde Kur'an okumayı yayınız. Bir ev ki onda Kur'an okunmaz, o evin hayrı azalır, şerri çoğalır. Ehline darlık gelir..." "Kur'an'ı oku yasak ettiği şeyleri anla. Şayet okuman seni yasaklardan almıyorsa onu okumuş, anlamış sayılmazsın." "Kur'ân Allah'dan başka her şeyden faziletlidir. Kur'ân'ın diğer kelâma olan üstünlüğü azîz ve celîl olan Allah'ın yarattıklarına üstünlüğü gibidir" (Şerhu Sahihi Tırmizi, XI 47; Mişkâtu!-Mesâbih,1,660.)



  • ·         "Kur'ân zengindir. O'nun sonunda fakirlik, Candan öte zenginlik yoktur (et -Taberâni'den, el-itkân, IV, 103.)


  • ·         "Evlâdına Kur'ân öğretene kıyamet günü Cennette taç giydirilir? (el-itkan, IV. 104.) "Kim Allah'ın kitabından bir âyet öğrenirse, kıyamet günü O'nu (o ayet) yüzüne gülerek karşılar? (el-itkan, IV. 105) "Kur'an hafızları ehl-i Cennetin reisleridir.”



  • ·         “Yâsin sûresi Kur’an’ın kalbidir, Fâtiha sûresi Kur’an sûrelerinin en faziletlisidir, Âyetü’l-kürsî Kur’an âyetlerinin efendisidir, Kul hüvellahü ahad sûresi Kur’an’ın üçte birine denktir” (Ahmed İbni Hanbel, Müsned,V, 26).


  • ·         Nevvâs İbni Sem’ân radıyallahu anh  şöyle dedi:Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i:"Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle yarışırlar” buyururken işittim. (Müslim, Müsâfirîn 253)


  • ·         Yasin, Kur’ân'ın kalbidir. Onu bir kimse okur ve Allah'tan âhiret saadeti dilerse, Allah onu mağfiret buyurur. Yâsin'i ölülerinizin üzerine okuyunuz[[1] Müsned, 5/26


  • ·         Hz. Ebû Bekir (ra)'in rivayet ettiği şu hadis-i şerif de meseleyi açıklığa kavuşturmaktadır: "Kim babasının veya anasının veya bunlardan birisinin kabrini Cuma günü ziyaret ederek orada Yâsin Sûresini okursa, Allah kabir sahibini bağışlar. İbni Mace Tercemesi, 4/274


  • ·         "İnsanlardan ehlüllah olanlar vardır. Kimdir onlar, Ya Resülallah! dediler. Kur'an ehli, buyurdu. Onlar Allah'ın ehl-i yakın ve has kullarıdır." (İbni Mâce, Neseî).


  • ·         "Hazreti Peygamber bir defa Ebû Zer'e demişti ki; Ya Ebû Zer! Allah'ın Kitabından bir âyeti öğrenmen, senin için yüz rekat namaz kılmaktan daha hayırlıdır. İlimden bir bab öğrenmen, onunla amel olunsun, olunmasın, yüz rekat namazdan hayırlıdır."



  • ·         "Evlerin en aşağısı içinde Kitabullahtan birşey bulunmayandır." (İbni Mace)


  • ·         Hazreti Ali (Kerremallahü vechehü) diyor ki, ben Resulullah'tan işittim, şöyle buyurdu:"İleride karanlık gece parçaları gibi fitne olacak. Ya Resulallah! Ondan kurtuluş ne iledir? dedim. Buyurdu ki: Allah'ın kitabı iledir. O'nda sizden öncekilerin kıssaları var, sizden sonrakilerin haberleri var, aranızdakinin hükmü bulunur. O ara bulucudur, hakemdir, hezl değildir. Kim ki, ceberut ve gaddarlık satarak O'nu terk ederse, Allah onun belini kırar. Kim ki, O'ndan başkasında hidayet ararsa, Allah onu şaşırtır. O, Allah'ın sağlam ve dayanıklı ipidir. O açık bir nurdur. O zikr-i hakimdir, doğru yoldur. O'nunla arzular şaşmaz, diller dolaşmaz, iltibasa uğramaz, görüşler parçalanıp dağılmaz. Alimler O'na doymaz, müttekiler O'ndan usanmaz, bıkmaz. O, çok okumakla eskimez, acayibi bitip tükenmez. O'nu cinler işittikleri zaman: "Biz acayip bir Kur'an işittik." dediler. O'nun ilmini bilen, ileri gider, O'nunla söyleyen doğru söyler, O'nunla amel eden mükâfat görür. O'nunla hüküm veren adalet yapar. O'na davet eden doğru yola hidayette demektir." (Tirmizi)


  • ·         "Kıyamet günü oruç ve Kur'an kula şefeâtçı olurlar. Oruç: "Ya Rabbi" der, "Ben O'nu gündüzleri yemeden, içmeden ve zevklerinden alıkoydum, şimdi beni O'na şefaatçi kıl."

  •  Kur'an der ki: "Ya Rabbi! ben de geceleri O'nu uykudan alıkoydum, beni O'na şefaatçi yap. "Böylece her ikisi de şefaatçi olurlar." (Beyhakî).




SAHABEDEN VE ALİMLERDEN

  • ·         “Ümmetimin en faziletli ibadeti, Kur’an okumaktır.” (Ebu Nuaym)

  • ·         “Hangi evde Kur’an okunursa orada bolluk, berekt çoğalır, şeytanlar uzaklaşır, ve melekler oraya hücum eder.”(Ebu Hureyre)
  • ·         “Kur’an kalbi ve bedeni hastalıklarla, dünya ve ahiret hastalıkları için tam bir şifadır.” (İbn-i Kayyım)

  • ·         Kur'an-ı Kerim'i okumanın usul ve âdabı vardır. Bunları bizzat Hazret-i Peygamber öğretmiş ve Ashab-ı Kiram buna riayet etmiş, onlardan sonra gelenler de onlara uyarak aynı yolu takip etmişlerdir. Ancak onlar sadece Kur'ân'ı okumakla iktifa etmiyorlar, manasını anlayıp belliyorlar, bilmedikleri bir şey olunca, onu bilenlere sorup öğreniyorlar, böylece Kur'an'ın hakkını vermiş oluyorlardı. Ebü Abdurrahman Sülemi bu konuda şu açıklamayı yapar:Osman b. Affan, Abdullah b. Mes'ud gibi Kibar-ı Ashap, bize şöyle haber verdiler: Onlar Hazret-i Peygamber'den on âyet öğrendiler mi, bu ayetlerin tefsirini yapmadan, mânalarını anlamadan, ilme ve amele dair olan mes'eleleri çözmeden diğer on âyete geçmezlermiş. Biz Kur'an-ı Kerim'i işte böyle zatlardan öğrendik. Biz Kur'an'ı ve O'nunla amel etmeyi belledik. Bizden sonra öyle kişiler gelecek ki, Kur'an'ı su gibi ezberleyecekler, fakat hançerelerini ve boğazlarını geçmiyecek...

  • ·         Kur'an-ı Kerim bu yolda okunursa maksad hasıl olur. Abdullah b. Mesûd hazretleri şöyle demektedir: Bakara ve Al-i İmran sûrelerini derin derin düşünerek, ince manalarını anlayarak okumak, bana Kur'an'ı hatim etmekten daha büyük haz verir. Zelzele ve Kâria sûrelerini mânalarını düşüne düşüne okumak, Bakara ve Al-i îmran sûrelerini sür'atla okumaktan daha çok hoşuma gider...

  • ·         Enes b. Malik'ten, İmam Ahmed b. Hanbel şöyle rivayet eder: Enes hazretleri diyor ki, bir kimse Bakara ve Al-i İmrân sûrelerini baştan sona kadar ezbere okuyunca, gözümüzde öyle büyüyordu ki, bunlar uzun sûrelerdir. Abdullah b. Ömer, Bakara sûresi üzerinde sekiz yıl çalışarak öğrendi, çünki hem ezberliyor, hem de mânâsını tefsire çalışıyordu. Bir âyeti tam olarak anlamadan, içindekileri kavramadan başka âyete geçmezdi.

  • ·         Ashab-ı Kiram içinde Ebû Mûse'l-Eşarî hazretleri, Kur'an'ı en güzel bir sesle, hoş bir edâ ile okuyanlardandı. Peygamberimiz (s.a.s.) O'nu seve seve dinler ve O'na iltifat ederek:
— Seni Kur'an okurken dinlediğim zaman, Davud Peygamber'in Mizmarı sanki sana verilmiş gibi gelir bana, derdi. Ebû Mûse'l-Eşari de bundan çok memnun kalır:
— Yâ Resulallah! Vallahi senin dinlediğini bilsem, daha özenir, daha güzel okumaya çalışırdım, derdi.
Hazret-i Ömer, bir yerde Ebû Mûse'l-Eşari'ye rastlayınca O'na iltifatta bulunur;
— Bize Rabbimizi zikret, O'nu hatırlat, ya Ebû Musa, diyerek O'ndan Kur'an okumasını diler, ve O'nu dinlerdi.
·         Hazret-i Aişe validemiz, bir akşam Hazreti Peygamberin yanına biraz geç geldi, Hazreti Peygamber O'na:
— Neden böyle geç kaldın, seni alıkoyan nedir? diye sordu. O da:
— Bir kişinin Kur'an okuyuşunu dinledim, ondan daha güzel seslisini işitmiş değilim, onu dinlerken geciktim, diye cevap verdi.
Hazreti Peygamber kalkıp gitti, O da bir müddet dinlemeye daldı, sonra Hazreti Aişe'ye:
— Bu, Ebu Huzeyfe'nin kölesi Sâlim, dedi. Allah'a şükürler olsun ki, üm-metimin içinde onun gibileri var.
Bu rivayetlerden Ashab-ı Kiram'ın Kur'an okumaya, ezberlemeye ne kadar önem verdiklerini görüyoruz.


KURAN OKUMAYA SEVK EDEN SEBEPLER


1) Okuyana Kıyamet Günü Şefaatçi Olacaktır
Ebû Ümâme radıyallahu anh, ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçı olarak gelecektir” buyururken işittim, demiştir.

| Müslim, Müsâfirîn 252. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 249, 251


2) Hastalıklara Şifa Kaynağıdır
Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet geldi.
| Kur’an-ı Kerim, Yûnus 10/57

Hz. Âişe’den (ra) söyle rivâyet edilmiştir:
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) hasta olan akrabalarının üzerine okuyarak sağ eliyle onları sıvazlar ve şöyle derdi: Ey Allah’ım, ey insanların Rabb’i, şu hastalığı gider, şifâ ver, şifâ veren Sensin. Senin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur. Hastalığı ortadan kaldıracak bir şifâ ver.
| İbn Mâce, Tıb, 35, 36

[Şifa kaynağı olması bedeni hastalıklarda doktora gitmememiz anlamına gelmemektedir. Peygamberimiz tedaviyi her zaman önermektedir.]


3) Okuyanın Rehberi Olur
Allah, adaleti, hattâ adaletten de fazla olarak ihsanı (en güzel davranışı), muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.
| Kur’an-ı Kerim, Nahl 16/90

İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir muttakilere.
| Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi 2/2

Gerçekten bu Kur’ân, insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir..
| Kur’an-ı Kerim, İsrâ, 17/9


4) Her Harfine On Sevap Vardır

 

Rahmeti sonsuz Yüce Yaratıcı (c.c.), insanlara verdiği sayısız nimetler yanında, ayrıca yaptıkları iyi işlere de kat kat sevap ve mükâfat vermektedir. Kötülükler bir misliyle karşılık gördüğü halde, iyiliklerin karşılığı on, yüz veya daha fazla katını bulabilmektedir.

Kim Allah’a güzel bir işle gelirse, iyilik işlerse, ona on misli verilir; kim de bir kötülükle gelirse, sadece kötülüğüne denk bir ceza görür ve hiç kimseye haksızlık edilmez. (En’âm 6/160) âyeti bu gerçeği ifade etmektedir.

Şüphesiz ki işlerin en hayırlısı ve değerlisi, Cenab-ı Hakk’ın Kelâm sıfatından gelen Kur’ân-ı Kerim’in okunup anlaşılması ve yaşanmasıdır. Onun her bir cümlesi, kelimesi, hattâ harfi Allah Teâla katında ayrı bir kıymeti haizdir ve karşılığı en üst seviyeden verilecektir. Bu hususu Allah Resûlü şu açık beyanlarıyla ifade etmişlerdir:

Kur’ân-ı Kerim’den tek bir harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle değerlendirilir. Ben “Elif lâm Mîm” bir harf demiyorum. Aksine “Elif” bir harf, “Lâm” bir harf, “Mîm” de bir harftir.
| Tirmizî, Sevabü’l-Kur’ân, 16
Zorlanarak Okuyana 2 Katı Sevap Vardır

Kur’ân-ı Kerim’i maharetle okuyan bir insan, Kirâmen Kâtibin melekleri seviyesinde olur. Onu o seviyede beceremeyen fakat halis bir niyet ile okumağa çalışan, okurken de kem küm edip dili dolaşan ve Kur’ân’ı okumak ona zor geldiği halde okuyan insana da iki sevap vardır.
| Buharî, Tevnid, 52; Müslim, Müsafirûn, 244


5) Okunan Evin Kıymeti Artar

Kur’ân, okunduğu yere huzur, mutluluk ve bereket getirir. Okuyan kimselere sevinç verir. Gam ve tasalarını dağıtır, ümitsizliklerini siler, onları canlı ve aktif bir hale getirir. Her türlü vesvesenin o insanlardan ve okunan yerlerden kaçmasını sağlar. Cinnî ve insi şeytanlara karşı onları korur.

Allah Resûlü Kur’ân’ın bu yönünü şu benzetmeyle anlatır:
Kur’ân okunan evin hayrı artar; oturanları sıkmaz. Böyle evlere melekler toplanır, şeytanlar uzaklaşır. İçinde Kur’ân okunmayan ev oturanlara dar gelir; böyle evlerin hayır ve bereketi az olur; melekler uzaklaşır; şeytanlar üşüşür. İçinde Kur’ân okunan, anlam ve yorumuyla meşgul olunan ev, yıldızların yeryüzünü aydınlattığı gibi, sema ehli için aydınlatılır.
| Darimî, Sünen, 2/429-430; Heysemî, Mecma’üz-Zevaid, 7/171


6) Kur'ân Okunan Yere Melekler, Rahmet ve Sekîne İner
İlâhî kelâm, öyle büyük bir te’sire sahiptir ki, okunmasıyla sadece insanlar değil, melekler de etkilenir ve onu dinlemek için gelir, okunan yer bir rahmet ve sekînet (huzur-güven) ortamına döner. Bütün toplumun Kur’ân’la içli-dışlı olduğu düşünülürse, böyle bir toplum, emniyet ve güvene, meleklerin korumasına lâyık bir kıvama gelmiş demektir.

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), bu hususu şöyle ifade buyurur:
Bir topluluk Kur’ân’ı okuyup, onu aralarında müzakere etmek üzere Allah’ın evlerinden birinde bir araya toplandıklarında, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah’ın rahmeti bürür. Melekler de onları kanatlarıyla sararlar. Allah Teâlâ da, onları huzurunda bulunan yüce topluluğa (meleklere) anar.
| Ebu Davud, Salât, 349; Müslim, Zikir, 38


7) Görev Vermede Tercih Sebebidir

Kur’ân’ı okuyan ve içindekileri yaşayan kimseler, insanların hak ve hukûkuna riâyet etme, kendi görev ve sorumluluklarını muhakkak yerine getirme, hüküm ve davranışlarında adaletten ayrılmama gibi çok önemli hasletlere sahip olacaklarından dolayı Hz. Peygamber birtakım görevlendirmeler yapacağı zaman bu hususu bir ölçü olarak kabul etmiş ve böylelikle Kur’ân’ı bilmeye dikkatleri çekmiştir.
Bu konuyla ilgili pek çok örnek bulmak mümkündür. Meselâ, imamlık gibi son derece önemli bir görevde, Kur’ân’ı en çok bilenin tercih edilmesini tavsiye buyurmuş, (Müslim, Mesacid, 289-291; Tirmizî, Salât, 60) Allah Resûlü’nün Yemen’e gönderdiği heyetin başına yaşça en küçük olmasına rağmen Kur’ân’ı iyi bilen birini başkan seçmiş (Heysemî, 7/161) ve değişik görevlendirmelerde aynı yolu takip etmiştir. (İ. Hacer el-Askalânî, Metalibü’l-Âliye, 2/208-209) Bütün bu uygulamalar, Kur’ân okumanın ve incelikleriyle onu bilmenin önemini gösteren hususlardır.

8) Kur'ân, Okumayana ve Amel Etmeyene Kıyamet'te Şikayetçi Olacaktır


Kıyâmet günü bir adam getirilir. Kur’ân, bu insanın karşısına bir insan kılığında çıkar. Getirilen bu adam, Kur’ân’ın farzlarını zayi etmiş, yasaklarımı çiğnemiş, yap dediklerini yapmamış, yapma dediklerini yapmış biridir. Kur’ân, bu kişiyi Allah’a şöyle şikayet eder: “Ya Rabbi, benim âyetlerimi ne kötü ezberledi, sınırlarımı çiğnedi, farzlarımı yapmadı, bana uymayı terketti, günah saydığım şeyleri işledi.” Kur’ân, ortaya deliller koyarak davasını sürdürür. Bunun üzerine Yüce Allah: “Al bu adamı, ne hali varsa görsün” buyurur. Kur’ân, onu elinden yakalar ve yüzüstü Cehennem’e atıncaya kadar peşini bırakmaz. (Heysemî, 7/160) Başka rivayetlerde de, Kur’ân’ın kıyamet gününde insanların leh ve aleyhlerinde delil olacağı belirtilmiştir. (Müslim, Taharet, 1; Tirmizî, Deavât, 85)


ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİDEN NOTLAR


Kur’an İnsanları Uyutmak İçin Değil Harekete Geçirmek İçin Geldi.

Kur’an insanlara sadece ‘iyi olun,’ ‘birbirinizi sevin’ demek için gelmedi. Allah’ın Rasulü onları Allah’a imana davet etmiyordu. Onları Allah’tan başka ilahın olmadığına iman etmeye davet ediyordu. Çünkü Allah’ın varlığını zaten biliyorlardı. Kur’an’ın esas mesajı buydu. Siz istediğiniz kadar Kur’an’ın diğer meselelerini, namazı, zekâtı, orucu, güzel ahlakı anlatın. Eğer siz ‘La ilahe İllallah’ı anlatmıyorsanız ‘Kur’an’ı anlattım’ zannetmeyin.

Kur’an bir dava getirmek için geldi. Dini, bir dava biçiminde anlatmadığınız takdirde gerçek manada anlatmış sayılmazsınız. Allah Azze ve Celle kitabını yeni bir medeniyet kurmak için gönderdi. Bu sebeple kitabın inmeye başlaması insanlık tarihinin en önemli hadisesidir.
O gün; insanoğlu şirkin, küfrün, fısk-ı fücurun içerisinde ne yapacağını bilemez bir vaziyette, kendi çocuklarını diri diri toprağa gömecek hale gelmiş, faizle insanlar birbirini sömürüyor, kan davaları almış başını gidiyor, kadın ‘insan mıdır, hayvan mıdır’ tartışılıyor, aile hayatı diye bir şey kalmamış, içki, kumar, zina gibi şeyler yayılmış ve herkesin bir sürü putları varken, Allah Azze ve Celle son kez bir peygamber göndermek suretiyle yeryüzüne müdahale etti.


Kur’an İnsanlığı Kula Kulluktan Kurtarmak İçin Geldi

Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, peygamber olmadan önce gidişatın yanlış olduğunu biliyordu, anlıyordu ama ne yapacağını bilemiyordu. Nasıl yön vermeli insanoğluna, insanların nefisleri nasıl değiştirilecek bilemiyordu. O’nun bildiği tek şey; kâinatın bir sahibi var ve kâinatın sahibi böyle bir hayat istemiyor. İnsanlardan başka bir hayat istiyor ama bu hayat nasıl bir hayat, onu da bilmiyordu. Duha Suresi’nde buyrulduğu gibi; “Ve Vecedeke Dâllen Fehede” “Rabbin Seni ‘dâl’ olarak buldu, yolunu şaşırmıştın. Ne yapacağını bilmiyordun, Rabbin sana hidayet etti, yol gösterdi.” (Duha 7)

Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendi evinde mutlu idi, zengindi. Mekke’nin en zengin, en şerefli kadını ile evliydi. Kendisini seven çocukları vardı, kendisini seven karısı ve kendisini seven bir aşireti vardı. Kendisine ‘Muhammed’ül Emin’ diyen insanlar vardı etrafında. Ama O yine de bütün bu mutlulukların içerisinde mutsuz bir insandı. Daima hüzün içerisindeydi. İnsanların içinde dayanamıyordu, düşünmek için dağa çıkıyordu. İşte böyle bir insana; maddî refahın içerisinde mutsuzluğu yakalayabilmiş bir insana Allah peygamberlik verdi. Önce rahatın içerisinde mutsuz olan bu insan, daha sonra davası uğrunda mücadele edecek ve davası uğrunda mücadele ederken rahatsız edilecek, çok kötü yıllar geçirecek ama o kötü yıllarda O, mutlu olacaktı.
Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bir gün melek gelmiş ve; “Oku!” demişti. Kur’an’ın inmeye başlaması Ramazan ayında gerçekleşmiştir. Allah Azze ve Celle önceki ilahî kitapları Ramazan ayında indirdiği gibi Kur’an’ı da o ayda indirmiştir. Hazreti İbrahim’e verilen sahifeler Ramazan’ın ilk gecesinde, Hazreti Musa’ya verilen Tevrat Ramazan’ın altıncı gecesinde, Hazreti Davud’a verilen Zebur Ramazan’ın on ikinci gecesinde ve İsa Aleyhisselam’a verilen İncil on üçüncü gecesinde indirildi. İşte bu görüşe göre Allah Rasulü’ne Kur’an’ın inmeye başlaması da Ramazanın yirmi dördüncü gecesidir.

Vahyin başlaması demek; Allah’ın insanoğluna; “Ey insan sen benim dünyamda oturan bir misafirsin, özgür bir varlık değilsin. Sen özgür bir varlık olmaya kalkışıyorsun. Benim dünyamda oturuyorsun, benim verdiğim rızıkları yiyorsun, benim verdiğim havayı teneffüs ediyorsun, ondan sonra da özgür olmaya kalkıyorsun, böyle bir şeye hakkın yok. Sen kul olarak yaratıldın, kul gibi yaşamak zorundasın. Hem sen, kendini benden daha iyi tanıyamazsın; sen kendini yaratmadın ki. Seni ben yarattım, o halde ben, seni senden daha iyi tanırım. Senin ihtiyaçların nedir ben bunu daha iyi bilirim” demesidir. Onun için; “Doğru yolu göstermek bizim üzerimize vazifedir”(Leyl 12) buyurmuştur. Doğru yolu göstermek sizin üzerinize vazife değil. Sizin gibi olanlara nasıl yol göstermeye kalkabilirsiniz, kanunlar koyabilirsiniz? Onların sizden ne eksiği var? Sizin onlardan ne fazlanız var ki? Onlar size; ‘Ben seninle eşitim. Neden senin dediğin oluyor benim dediğim olmuyor?’ derlerse ne diyeceksiniz. ‘Beni sen mi yarattın?’ derlerse ne diyeceksiniz. “Sen mi daha iyi bilirsin yoksa Allah mı?” derlerse ne diyeceksiniz? Kur’an da aynı soruyu bir kaç yerde soruyor; “Siz mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allah mı?”(Bakara 140) İşte Allah Azze ve Celle insanoğluna nasıl bir hayat yaşaması gerektiğini öğretmek için, son kez kitabını indiriyordu. Kitabın indirilmesinin manası; artık sadece Allah’a itaat edilecek, yeryüzünde kullara kulluk yapılmayacaktı.

Kur’an’ın Mesajı Bütün Peygamberlerin Getirdiği Mesaj ile Aynıdır.


İnsanlar yeryüzüne gelecekler, Allah’ın istediği gibi bir toplum meydana getirecekler. Allah Azze ve Celleyi yeryüzüne hâkim kılacaklar. Hazreti İsa’nın duasını gerçekleştirecekler. İsa Aleyhisselam: “Ey Rabbim! Göklerde Senin iraden gerçekleştiği gibi yerde de Senin iraden gerçekleşsin” diye dua etmişti. Göklerde Senin dediğin olduğu gibi yerde de Senin dediğin olmalı! İsa Aleyhisselam’ın mesajının hoşgörü olduğunu, diyalog olduğunu anlatıyorlar. Şu muharref İncillerde bile, İsa Aleyhisselam kendisinin mesajının ne olduğunu söylüyor. Bütün peygamberlerin mesajı aynı değil mi? Bütün peygamberler aynı mektebin talebesi değil mi? Hazreti İsa İncil’de diyor ki: “Ben sulh getirmeye gelmedim, ben barış getirmeye gelmedim. Ben kılıç getirmeye geldim. Ben insanların arasını açmaya geldim. Ben baba ile evladın arasını açmaya geldim. Karıyla kocanın arasını açmaya geldim. Ben akrabaların arasını açmaya geldim.” Elbette ki bunu söylerken İsa Aleyhisselam, fitnecilik ve bölücülük yapacağını anlatmak istemiyordu. Gerçekten insanların arasını açmak için çalışacağını söylemiyordu tabi. O demek istiyordu ki; ‘Ben hakikati anlatacağım. Anlattığım zaman insanların arası açılacak. Ben doğruları söyleyeceğim, söylediğim zaman baba ile evlat düşman olacak. Biri müslüman olacak diğeri olmayacak. Akrabaların arası açılacak.’
Kur’an’ın mesajı ortaya konduğunda insanlardan tepkiler gelecektir. Çünkü kimi iman edecek kimi etmeyecek. İşte o zaman: ‘Sen bizi böldün, parçaladın’ diyecekler. ‘Bu davadan vazgeç!’ diyecekler. Evet, bu dava onları böldü. Ama zaten onların ittifakı yanlış bir ittifaktı. Onların arasında zaten hakikatte ittifak da yoktu. Zaten araları açık değil miydi? Zaten aralarında kan davaları yok muydu? Birbirlerini sömürmüyorlar mıydı? Birbirlerine zulmetmiyorlar mıydı? ‘Öyle bir mesaj getirdin ki kardeş kardeşe düşman oldu’ diyecekler. Evet, artık bu düşmanlık geçmişteki gibi ırkçılık veya menfaat düşmanlığı değil, itikadî bir düşmanlık olacak. Ve belki bir müddet sonra nice müşrikler Müslüman olacaklar ve o düşmanlık da bitecek, gerçek kardeşliğe erişmiş olacaklar.
Kadir Gecesi şerefli azametli bir gece. Çünkü dünyanın en önemli saniyeleri Kur’an’ın inmeye başladığı saniyelerdir. Çünkü Kur’an’ın nazil olmaya başlamasıyla dünyanın gidişatı değişecek. Dünyadaki kralların krallıklarına son verilecek. Artık insanlar nefislerine kulluk yapmayacak, krallara kulluk yapmayacak. Yeryüzünde artık Allah’ın dediği olacak, insanlar şeref kazanacak. Maddenin, nefislerinin, şeytanın, diktatörlerin önünde eğilmeyecekler. Onlar Allah’ın önünde eğilmişlerdir ve Allah Azze ve Celle onları yeryüzünde kendisinin halifesi olarak tayin etmiştir. Allah’ın halifesi olanlar kendileri gibi kul olanlara eğilirler mi? Allah’ın kendi ruhundan üflemiş olduğu insanlar, insanlara eğilir mi? Meleklerin secde etmiş olduğu insanlar, insanlara eğilir mi? Allah’ın şerefli kıldığı, ilim öğrettiği insanlar, kullara kulluk yapar mı? İşte Allah Azze ve Celle kitabını bunun için indiriyordu.

İnsanoğlu Allah’ı unuttuğu zaman ya kendisini ilah zannedecek ya da kendisini ilah zannedenleri ilah görecek ve onlara kulluk yapmaya başlayacaktır. O yüzden Kur’an’ı Kerim buyurur ki; “Allah’ı unutmuş olanlar gibi olmayın. Eğer Allah’ı unutacak olursanız; Allah da size sizi unutturur.”(Haşr 19) Şerefli bir varlık olduğunuzu unutursunuz. İşte o zaman kullara kulluk yapmaya başlarsınız. Yeryüzünde Allah’ın dediği değil benim dediğim olacak diyenlerin önünde eğilirsiniz. Onlara itaat edersiniz de Allah’a itaat etmezsiniz. İşte o zaman diktatörlerin, Firavunların, Karunların önünde eğilirsiniz. Allah’ı unutanlar gibi olmayın. Güç ve kuvvet elinize geçtiğinde Allah’ı unutacak olursanız bir Firavun kesilirsiniz. Bir Nemrut olursunuz. Yahut da eğer güç ve kuvvet elinizde olmazsa, fakir fukara insanlar olursanız ve Allah’ı unuttuysanız Allah da ceza olarak size, sizi unutturur ve işte o zaman şerefli bir varlık olduğunuzu unutursunuz! Allah’ın size ruhundan üflediğini unutursunuz! Meleklerin size secde ettiğini unutursunuz! Allah’ın halifesi olduğunuzu unutursunuz da o krallara kulluk yaparsınız! İşte öyle olmasın diye Allah Azze ve Celle bu kitabını indirdi.

Kur’an’ın Mesajının Özü Kelime-i Tevhiddir.

Siz Allah Azze ve Celle’nin sadece her şeyi işiten, her şeyi bilen olduğunu, Semi’, Basîr olduğunu, Habîr, Rezzâk olduğunu, Rahman ve Rahim olduğunu anlatıyorsanız bunu kilisedeki rahip de anlatıyor. Kur’an sadece bunları bildirmek için gelmedi. Kur’an bütün bunları söyler ama bir şey için söyler. O cümleyi söylemedikten sonra, Kur’an’ın mesajını vermiş olamazsınız. O cümle şudur ki;
Madem ki Allah her şeyi bilendir; O halde O’nun dediği olmalıdır.
Madem her şeyin sahibidir; O halde O’nun dediği olmalıdır.
Mademki Melik, gerçek hükümdâr O’dur, Aziz olan O’dur; O halde O’nun dediği olmalıdır.
Mademki O’ndan daha iyi bilen yoktur; O halde O’nun dediği olmalıdır.
Mademki bütün insanlar eşittir; O halde hepsinin yaratıcısı olan Allah’ın dediği olmalıdır.
Bunu söylemedikten sonra bir şey anlattım zannetmeyin.
Kur’an bir bütün olarak bize sanki: “Ey insanlar Rabbinizle savaşanlar var. ‘Yeryüzünde Allah’ın dediği değil benim dediğim olacak’ diyenler var. ‘Gökyüzü Allah’ın olsun yeryüzü bizim olsun’ diyenler var. İşte siz onlarla mücadele etmek için yaratıldınız. Bunun için ümmet oldunuz” demektedir.

“Kula Kulluğu Bitirmeye Geldik!”

Bu ümmet gelecek, yeryüzündeki zulmü bitirecek! Bu ümmet gelecek, yeryüzünde Allah’tan başka ilahlık taslayanların ilahlık iddialarına son verecek! Allah Rasulü’nün eğittiği talebeleri de böyle söylüyorlardı. Düşman ordularının komutanı, Efendimizin göndermiş olduğu ordulardan birisinin komutanına: “Neden Arabistan yarımadasından buralara kadar geldiniz? Bizden ne istiyorsunuz? Size mal mülk verelim, buralardan gidin” demişti. Allah Rasulü’nün talebesi özetle ona şöyle cevap vermişti: “İnsanları, insanlara kul olmaktan kurtarmaya geldik. Yeryüzünde meliklik taslamaya gelmedik. ‘Yeryüzünde sizin dediğiniz olmasın da bizim dediğimiz olsun’ demeye gelmedik. Bir kralı indirip de başka bir krallık kurmaya gelmedik. Kullara kulluk yapılmasına engel olmaya geldik. İnsanları kendilerine kul-köle yapmış olan o diktatör sistemleri yıkmaya geldik. O diktatör sistemler insanların Rablerine kul olmasına engel oluyor. İşte onu yıkmaya geldik. ‘Yeryüzünde sadece Allah’ın dediği olsun’ demeye geldik. İnsanca bir hayatı insanlara öğretmeye geldik.” Allah Rasulü’nün talebesi İslam’ın niye geldiğini, Kur’an’ın hangi mesajı vermek için geldiğini çok iyi anlamıştı. Kur’an’ın mesajını anlayanlar meseleye böyle bakıyorlardı. Onlar insanlara, dünyanın her tarafında Allah’ın hükmünün geçerli olması gerektiğini söylüyorlardı.
Vahyin başlaması demek; yeryüzünde yeni bir hareketin başlaması demektir. O günkü süper güçlerin dize gelmesi, Bizans’ın ve Mecusi İran’ın yıkılması demektir. Vahyin başlaması demek; insana uygun yeni bir medeniyetin başlaması demektir.

Kur’an’ın Mesajını Anlayarak Yeniden Ümmet Olma Vakti Gelmiştir.

Allah Azze ve Celle’nin kitabını göndermeye başlaması demek; artık yeniden ümmet olmanın vakti geldi demektir. Ve sanki “Bugüne kadar nasıl geldiyseniz geldiniz, bundan sonra aranızdan bir Rasul çıkartıldı ve artık siz bir ümmet olacaksınız” denilmiştir. Allah Celle Celaluhu; “Her bir ümmet için bir Resul vardır”(Yunus 47) buyurur. Yani bir resul gönderilecek ve siz bundan sonra ümmet olacaksınız. Bu güne kadar paramparçaydınız. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem sadece insanlara hakikatleri anlatmak için gönderilmedi. Aynı zamanda onları bir ümmet yapmak için gönderildi. Bir ümmeti ancak bir peygamber meydana getirebilir. Bu ümmetin ilk nesilleri bunun kıymetini bildiler ve ümmet olmaya çalıştılar. Dünyanın neresinde bir Müslümanın kanı aksa onlar kendilerini bundan mes’ul gördüler. Ümmet olmak demek; bütün dünyada olan bitenden mes’ul olmak demektir. “Ümmet” demek insanlığın imamı demektir. Nasıl ki imam cemaatin önünde giden liderdir; aynı şekilde ümmet de insanlık âleminin önünde giden, insanlığın lideri olan toplum demektir. Bu ümmet, yeryüzünün imamı olarak görevlendirildi. Allah Azze ve Celle kitabında; “Siz, insanların hayrına çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz”(Ali İmran 110)  buyurur. Bu ümmetin yaratılış gayesi budur. İnsanlara hayırlı olmak, Allah’ın istediği gibi bir toplum meydana getirmek, yeryüzünde adaleti tesis etmek ve Allah Azze ve Celleyi yeryüzünde hâkim kılmak!

Bir ümmetin meydana gelebilmesi için bir peygamber gerekir. Hz. Musa gibi, Hz. İsa gibi, Hz. Muhammed Mustafa gibi büyük bir Rasul gerekir. Ama sonra gelenler o ümmetin kıymetini bilmezler ve ümmeti kaybederler. O kitabın indirilmesi için büyük bir Rasul gerekir ama sonra gelenler o kitabın da kıymetini bilmezler ve hükümlerini terk ederler.
Kur’an-ı Kerim Furkan Suresi’nde şöyle buyurur: “Peygamber der ki; Ya Rabbi benim bu milletim Kur’an’ı terk olunmuş olarak bıraktılar.” (Furkan 30) Yani; ‘Benim bu milletim Kur’an’ı raflara koydular, tozlandırdılar. Benim bu milletim Kur’an’ı sadece mezarlarda okudular. Benim bu milletim Kur’an’ın Arapçasını anlamadan okuyup durdular. Benim bu milletim Kur’an’ın tefsirlerine bakmadılar. Mesajını anlamaya gayret göstermediler.’ Eğer onu gerçekten anlamaya çalışmazsak Peygamberimiz kıyamet günü böyle söyleyecek ve böylelerinden davacı olacaktır. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve Kur’an sadece şefaat etmez; aynı zamanda davacı da olur. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir hadiste buyuruyor ki; “Bir insan ki Kur’an’ı öğrenir, sonra Kur’an’ı terk ederse Kur’an ondan kıyamet gününde davacı olur ve: ‘Ya Rabbi bu kişi beni terk olunmuş olarak bıraktı’ der.” Bu mübarek günleri ihya etmek isteyenler evvela Kur’an’ın mesajını anlamalı, onu hayata hâkim kılmaya çalışmalı, kadrini kıymetini bilmelidirler.

Sonuç olarak; Ey Gayr-i İslamî medeniyetler meydana getirenler! Haydi, Kur’an’ın meydana getirdiği insan gibi bir insan ve onun meydana getirdiği toplum gibi bir toplum meydana getirin. Haydi, Kur’ân’ın verdiği huzur gibi bir huzur verin. İşte Kur’an’ın geçmişte meydana getirdiği medeniyet ve işte sizin bugün meydana getirdiğiniz medeniyet! Sizin medeniyetiniz insanlığın insanlığını aldı, götürdü. İnsanlığı, hayvandan aşağı bir noktaya indirdi. İnsanın huzurunu yok etti. Aileleri dağıttı, anarşiyi körükledi. Şehveti azdırdı ve insanın şerefini beş para etti. İşte sizin medeniyetiniz ve işte Kur’an’ın geçmişte meydana getirdiği medeniyet!


Yorumlar