ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ / İSTANBUL KONFERANSI NOTLARI
Hiçbir
peygamber sadece Allah’ın varlığı anlatmak için gönderilmedi. Hiçbir peygamber
sadece ibadeti, ahlakı anlatmak için gönderilmedi. Tüm peygamberler, Allah’ın
yeryüzünde istediği medeniyeti kurmak için gönderildi.
Kainatın
meliki olan Allah yeryüzünde de melik olmalı idi. Peygamberler Allahın
yeryüzündeki hakkını gasp edenlerle mücadele etmek için gönderildi.
Peygamberlerin vazifesi sadece öğüt/nasihat vermek değil, şirkin üzerine güç
ile gitmekti. Peygamberler tüm siyasi düzenleri değiştirmek için gönderildi.
Hz. İsa
Matta İncilinde “Allah’ım, göklerde senin hâkimiyetin gerçekleştiği gibi
yeryüzünde de senin hâkimiyetin gerçekleşsin” der. Hz. İsa’nın mesajının
diyalog olduğunu söyleyenler bilsinler ki; Allah değişmiş olan incilin bir
kısmında bile onun niyetini bizlere anlattı. Hz. İsa’nın niyeti diyalog değil,
Allahın hakimiyeti için mücadele etmekti. Ehli kitabın, kitaplarındaki bilgiler
bizim kitaplarımıza aykırı değilse,o ne reddedilir ne de kabul edilir. Hz. İsa’nın bu sözü Kuran’a uygundur. Kuran
da peygamberlerin gönderiliş gayesini bu şekilde ifade eder.
Allah Nisa 105 . ayette“Şüphesiz, Allah'ın sana
gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için biz sana Kitabı hak olarak
indirdik” buyurur. İndiriliş gayesini kitabın kendisi açıklar. Bu kitap sadece
ahlak, ibadet öğretisi için gönderilmedi. Kuranın tüm değerleri ve hükümleri
haktır ve Peygamber (s.a.v)’e “bu hak ile insanlar arasında hükmet” denilir.
İnsanlar bu kitaba hükmetmeye çalışacaktı ve Allah insanı buna müsaade
etmemekle görevlendirildi. Bir takım insanlar Allahın kitabının önüne geçmeye
çalışacak. “Ey iman edenler, Allah ve
Resulünün önüne geçemeyin” ayeti ile biz; bu hatayı müslümanların da yapmaya
çalışacaklarını anlıyoruz. Allah’ın önüne yalnız kafirler geçmeyecek, bazen
Müslümanlar da Allahın kitabını bırakıp kendi akıllarını referans bilecek.
Allah Alimdir,
onun gibi bilinemez. O Hâkimdir onun gibi hükmeden olamaz. Kâinatta onun yerine
geçen olmadığı gibi yönetmede de onun önüne geçen olmamalı. Müslüman’ın
vazifesi Allahın önüne geçemeye çalışanlara müsaade etmemek olmamalı.
Tüm
peygamberlerin dini aynı olduğu gibi davaları da aynı idi. Şeraitler farklı
olsa da din ve dava aynı idi. Dinin gönderiliş sebebi de aynı idi. Dinlerin
gönderiliş sebebi düzenleri yıkıp, yerine gönderilen dini ikame etmek idi. Hz.
İsa da aynı mesajla gönderildi. O Medinesini göremese de, hakimiyet mesajını
yaydı. Onun döneminde din hâkim olamadı. Hz. İsa Markos İncilinde “ bu bağın
sahibi olan Allah, bu bağcıları (İsrail oğulları)
helak edecek ve bu bağı güzelce yetiştirecek olan millete verilecek”der. Hz.
İsa, İsrail oğullarına ellerinden şereflerinin ve vazifelerinin alınacağını,
onların görevi terk ettiği için cezalandırılacağını söylüyor.Onların kutsal kitabında
İsrail oğullarının üzerinden kılıcın kalkmayacağı, parçalanacaklarını anlatır.
Hz. İsa onlardan sonra hayırlı bir ümmetin geleceğini ifade eder. Yuhanna
İncilinde de Hz. Yahya “Benden sonra, benden kudretli olan gelecek” der. Barnabas
İncilinde de “ Benden sonra gelen, dinsizlerin üzerine güç ile gidecek” der.
Kuran “Yeryüzünde
fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın”
buyurduğu halde, bunu sadece öğütle yapın demesi mümkün müdür?
Din,
fetihler gerçekleştirmek için gönderildi. Fetihler öğütlerle gerçekleşir mi? Bu
ümmet tebliğ ayetlerini yanlış anladı. Efendimize düşen vazifenin sadece tebliğ
olduğunu zannedilmeye başlandı. Bugün Kuran’dan cımbızlama yöntemle bir ayet
alırsanız bu samimice olmaz. Bugün Kuranın ayetlerini bütün olarak ele almak
zorundasınız. Bazı ayetler tebliği anlatsa da bir çok ayet cihadı anlatır.
Mekke’de din
yeni olduğu için kılıçlı cihad emredilmedi. Evlerde savaş çıkmasın, aileler
birbirini öldürmesin diye cihad emredilmedi. Medinede saflar ve bedenler
tamamen ayrıldıktan sonra, herkesin safı tamamen belli olduktan sonra cihad emredildi.
Tebliğ ile ilgili ayetler mensuh mudur bilinmez ama tebliğ daim devam eder.
Tebliğ ile
mükellef olmamız kâfirler içindir. İslamda tebliğden sonra cizyeden bahseder.
Allah dinde zorlama yok der. Fakat dinin de yayılmasını irade eder. Münafıklar
dine daha çok zarar verdiği için, Allah dinde zorlamayı kaldırmıştır. Dinde zorlamanın
olmaması, oralara cihadın gitmemesi demek değildir.
Oralara
giden asker ve ordunun vazifesi, onları zorla İslam etmek değil oralardaki
diktatörleri devirmektir. Çünkü diktatörler kendi saltanatlarını kaybetmekten
korktukları için halkına baskı uygular. Allah o baskıyı kaldırmak ister. O
saltanat onların elinden alınmadıkça İslamı öğrenmeye müsaade etmeyeceklerdir.
Kulların kula kulluktan kurtulması için bu gerekli idi. Allah insana şeref
kazandırır ve kula kulluğu yasaklar. Bunu ortadan kaldırmak için cihadı farz
kılar.
İslam orduları toprakları işgal için değil,
fetih için gider. Onları esaretten kurtarmak özgürleştirmek için gider. Bunu
söylemek için ordu ile gitmek zorundasınız. Yoksa o saltanat sahipleri bunu tek
başınıza haykırmanıza izin vermezler.
İran ordusu başkomutanı
Rüstem, İslam ordusu komutanına “neden geldiniz oralardan buralara ” dedi.
Rüstem sahabenin imkânsızlığına rağmen davalarına bağlılıklarını bildiği için
savaşmak istemedi ve rüşvet teklif etti. Rüstem’e verilen cevap ise “Bizim derdimiz
ganimet almak değil. Biz insanlara kulluğu ortadan kaldırmak ve lailahe illalahı
kabul etmeniz için geldik “ dedi. Rüstem “bunu söylersek bir şey istemeyecek
misiniz” diye sorduğunda “hayır” cevabını aldı ve çok şaşırdı.
Ubeyde b.
Sabit, Mukavkıs’a “Biz evimizden çıkarken Allah’ım bizi bir daha evimize
döndürme diye dua ettik. Sen böyle bir orduya mı rüşvet teklif ediyorsun” dedi.
Kâfir, bir dava için bu kadar yapılan fedakarlığı anlayamadı. Dünyaları sadece
bu dünyadan ibaret olanlar elbette bunu anlamayacaklardı.
İslamdaki
kıtalin sebebi ganimet için savaşmak değil, insanları zorla Müslüman yapmak da
değildir. Rasulullah’a “kimdir şehi”t denildi . “İlay-i kelimetullah uğrunda savaşanlar
“ dedi. La ilahe illallahı yeryüzüne hakim kılmak için ve tüm dünyada Allahın dediğinin olması için
savaşanlar şehittir dedi. Ganimet için, şöhret için savaşanlar cehennemdedir.
Irkı uğrunda savaşanında cehennemdedir.
Fetih ile
işgalin farkını anlamayanlar “İslamda savunma var, taarruz yok” dediler.
İslamda taarruz var dersek İsrail, Amerika da doğru görünür dediler , taarruz
olursa onlara benzemiş oluruz dediler ve aşağılık kompleksine kapıldılar. İslamın
cihad anlayışını törpülediler.
Allah
Rasulünün Medineyi fethetmesi taarruz muydu? Rasulullah’ın Hayberi fethetmesi
taarruz muydu? İstanbul yerinde duruyordu, Fatih’in fethetmesi taarruz muydu?
Peygamberimizin, sahabenin, atalarımızın hayatı meydandadır. Bunları görmeyip
de taarruz yok sadece savunma var diyenler bunları nasıl açıklayacak?
Savaş
hayırlı bir istikamette ise rahmettir. Allahın azabı nasıl bir rahmet ise
fetihler de rahmettir. Allahın azabı, bazen Nuh (a.s)’ın kavmi gibi bir
toplumun tamamını helak eder. Bu rahmet idi. Gelecek nesillerin kurtuluşu buna
bağlı idi. Azap olmayacak olsa o kâfir düzen devam edecekti. Gelecek nesillere
bu mikrobun bulaşmaması için Allahın azabı bir rahmet olur. Fetihler de oradaki
insanları kula kulluktan kurtarmak için bir rahmettir. İnsanları ideolojilerden
kurtarmak için bir rahmettir ve nesilleri korumaktır.
Bu
medeniyette tarihte hiç olmadığı kadar cinayet işlendi, içki / kumar / faiz /
zina çoğaldı. Tüm günahlar bu medeniyetin olduğu zamanda oldu. Bu medeniyetin
bitirilmesi bizden sonraki nesiller için bir rahmet olacaktır.
Tıpkı
kısasta rahmetin olması gibi fetihlerde de rahmet vardır. Bunu anlamayanlar taarruzu
reddettiler. Mekke’den Viyanaya kadar gidilmeyi nasıl açıklayacaklar? İslamda
taarruz yoksa İstanbul’un fethini neden kutluyorlar?
İslamda
olana savaş denilmez, fetih denilir. Fetih açmaktır, insanların önündeki engeli
açmak ve onları İslamla karşılaştırmak, sonra da onları özgür iradeleri ve
İslam ile baş başa bırakmaktır. İslamda insanları zorlamak için fetih yapılmaz.
Ama onlar zorladılar ve cinayet işlediler. Irak, Filistin, Afganistan’ı bir
işgal ettiler.
Biz Allahın
hakimiyeti için mücadele ediyoruz .Onlar ise kendi ideolojileri için mücadele ediyor.
Bu küçük bir fark mıdır? Müslüman Allahın dediği olsun diye fetih yapar. Onlar
ise kendi kafalarının ürünü olan ideolojiler için işgal eder.
Allah ümmete
hedef gösterdi. Kuran “Allahın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında
hükmedesin” der. “ O ki; elçilerini hidayetle ve hak din ile, diğer bütün
dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi.” der. Allah tüm dünyayı ve tüm
dinleri hedef olarak gösterdi. Bazıları böyle bir hedefi anlayamadı ve İslam’da
taarruz yok dedi.
Peygamberimiz
de ümmetine hedef gösterdi. “Rabbim bana dünyanın doğularını ve batılarını
önüme dürdü” dedi ve kendisi hayatta iken tüm dünya fethedilmedi. Kendisinden
sonrakilere böyle bu hedefi gösterdi.
Allah Rasulü
“ Kostantiniyye fethedilecek” dedi ve devamında “Roma da fethedilecek” dedi.
Bize Roma kısmı öğretilmedi.
Müslümanların Roma diye bir hedefi olmasın diye bize bu kısım
öğretilmedi.
Osmanlı
nasıl genişledi? Sadece Fatih Sultan Muhammed Döneminde 17 devlet fethedildi. Bunlar iman
ile gerçekleşti. Peygamberin hedefine iman ile fethedildi.
Peygamberimize
hendek savaşında balyoz olayında üç yer müjdelendi. Münafıklar bunu duyunca alay
etti. “Hendeğin ötesinde 10.000 kişiye galip gelemeyen Muhammed ne diyor,
Yemeni mi fethedecek, İranı mı fethedecek” dediler. Fethedilmedi mi peki?
Romanın fethedilmesi
demek Hrıstiyanlığın bitirilmesi demektir. Vatikan Roma’dadır. Hz. İsa da
kıyamete yakın gelecek ve hacı kıracak domuzu öldürecek, Hıristiyanlığı
bitirecektir.
Osmanlıdaki
bu fetih ruhu ayet ve hadislere bağlılıklarından kaynaklanıyordu. Onlar
kendilerine kızıl elma adı altında hedefler tayin etti . Âlimler bu ruh ve
hedef ile talebelerini yetiştirdi. Akşemsettin, talebesi Fatihi yüksek hedefler
ile yetiştirdi. Hedefi olanlar koşar ve yorulmazlar. Hedefi olmayanlar ise
yürümekten bile üşenirler. Hedefi küçük olanlar kendilerini yormaz ve engellere
rağmen devam edemezler. Onlara büyük hedefler gösteriliyordu.
Allah Rasulü
fetihlerden haber verirken sonrasında gerilemelerin de olacağını ve dünyanın
müslümanlara saldıracağını da söylüyordu.
"Yakında
milletler çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi size karşı (savaşmak
için) birbirlerini davet edecekler. Birisi: "Bu o gün bizim azlığımızdan
dolayı mı olacak?” dedi. Rasûlullah "Hayır,
aksine siz o gün kalabalık fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız.
Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak sizin
gönlünüze de vehn atacak" buyurdu.
Ölümden
korkup korkakça yaşayanlar, fetihler gerçekleştiremez. İki ecele iman eden fetihler
gerçekleştiremez. Allah Rasulu bu iki hastalığın bizi yatağa düşüreceğini haber
ediyor. Allah Rasulü yeniden dirilişin oluğunu ve fetihlerin olduğunu haber
ediyor. Romayı fethetmediğimize göre demek ki zulüm bitecek, Müslümanlar Roma’nın
kapısına dayanacak kadar güçlenecek.
“Benim
ümmetim yağmura benzer. Başı mı hayırlı sonu mu hayırlı bilinmez” hadisi bize
ümit olmaktadır. Şahıs olarak Hz.Ebu Bekirlerin Hz.Ömerlerin imanına ulaşamayız belki ama (nesil
olarak) fetihler belki de son nesle verilecek. Hadiste bu kastedilmektedir.
Takva maneviyat noktasında ilk nesil en hayırlı nesildir. Fakat ümmet olma ve
çoğalma noktasında sonraki kısım daha çok ve güzel olmamış mıdır?
Allah Rasulü
19.ve 20. Asrın karanlık olduğunu
biliyor ve bizlere ümit olsun diye haberler veriyor. Şuan tüm dünyada uyanış
var. 200 yıldır akan kanlarımız ile ödediğimiz kefareti Allah kabul etti. Ümmet
ağacının köküne milyonlarca şehidin kanı aktı. Çok evlat yetim kaldı, çok eller
/ ayaklar koptu. Allah bu kefaretimizi kabul etti.
Fatih Sultan
Mehmet çocukluğunda çok ders çalışan bir kimse değildi. Babası, sertliği ile
tanınan Molla Gürani’yi ona hoca olarak tayin etti. Molla Gürani’nin işaretleri ve zekiliği ile hızlı bir ilerleme aldı. Hatta
bazı rivayetlere göre büyük topların projelerinde Fatih’in emeği vardır. Akşemsettinin de yönlendirilmesi ile
İstanbula yöneldi. Fatih dini ilimlerde
başarısının yanında siyaset de biliyordu. İstanbul’un fethinde Bizans’ı yalnız
bırakmak için diğer beyliklerden de yardım istedi.
Tarihte 80-90
yaşına kadar gelenler dahi, İsatnbulun fethi hadisine mazhar olmak için cihada çıktı. Onlar yaşlılığı veya hastalığı
bahane etmedi. Onların emekliliği mezarda başlardı.
Müslümanların
adetlerin biri de, bir yeri fethedince
oranın en büyük kilisesini camiye çevirir, diğer kiliselere dokunmazlardı.
Sadece hâkimiyetin sembolü olarak kiliseyi camiye çevirir ve orada namaz kılarlardı.
Fatih, fetihte hutbeyi okudu, hocası namazı kıldırdı. Fetihte dahi hocasını
geçmek istemedi. O bir sözünde “hocamın yanımda olması benim için fetihten daha
sevindirici” dedi. Fatih hocasına bu kadar düşkündü ve kıymet biliyordu. Bir gün padişah iken hocasının yanına gitti ve
hocasını yatıyor olarak gördü . Hocası padişah olan Fatih’i öyle
karşıladı.Fatih bu hali garipsedi ve hocasının müridine bu halin sebebini
sordu. O da “Siz Fatihsiniz, devlet başkanısınız, emrinizde ordular var ama gurura kapılmayasınız diye hocanız size böyle
yapıyor” dedi. Hocası; “üç kıtada at da
koştursan spermden yaratıldın unutma” demek istemişti.
Spermden
yaratıldığını unutan eline güç geçince ilahlık taslamaya başlar. Bunun için
insanlar gücü eline geçirmeden hem maddi hem de manevi eğitimlerden geçmeliler.
Fatihin hayatı hiç değişmedi. Devletin itibarı için lüks saraylar yapalım
demedi. Sağlam eğitim görenler hükümdar olduklarında da hayatlarını
değiştirmezler. Yüksek makamlara
gelmeden evvel insanın sağlam bir eğitime ihtiyacı var. Devlet büyükleri, makam
sahipleri, kul olduklarını unutmayacak kadar köklü/sağlam bir eğitimden geçmeliler
. Bu sebepler Hz. Ömer hükümdar olmadan
fakih olmayı tavsiye eder.
Şimdi, Roma’yı
fethetmekten önce kendi memleketimizi fethetmeyi düşünmeliyiz. Fatih
Kostantiniyye’ye “İslambol” dedi. Fakat şuan öyle bir hale geldi ki, fatih
mezarından kalksa “ben böyle bir nesil mi bıraktım arkamda” der.
Bugün
camilerin olması bizi aldatmasın. Allahın dediğinin olmadığı memleketler
fethedilmemiştir. Allahın hükmü geçerli olmayan memleketler fethedilmeyi
beklemektedir.
Bugün sağlam
eğitimlerle sağlam nesiller yetiştirilmeli. İnsanları uyutmayan eğitimler
yapılmalı. Bir taraftan yukarı doğru, bir taraftan aşağı doğru eğitim
yapılmalı. Bir taraftan yukarı doğru siyasi ve İslami ilimle yükselmeli, bir
taraftan da manevi eğitimde derinleşilmeli. Bir taraftan yükselip diğer taraftan aşağı kök salmayan ağaç ne
kadar sağlam olur?
Nasıl ki kumaş güneşin altında renk
kaybediyorsa, bugün de ideolojilerin altında olan Müslümanların rengi kayboldu.
Mücadele ruhu kaybolmuş, rengi kaybolmuş, İslam ile demokrasiyi aynı gören
müslümanlar türedi. Siz bu müslümnlarla hangi fethi gerçekleştirebilirsiniz.
Zaten batıyı
kabul etmiş olan Müslümanlarla nereyi fethedebilirsiniz? O Müslümanların kafası
kalbi zaten işgal altındadır. Başka ideolojilerden etkilenenler, batı
karşısında ezilenler, teknoloji ile medeniyeti ayıramayanlar nasıl fetihler
gerçekleştirebilirler? Bugün batı
kültürünü, medeniyetini reddedecek, teknolojilerine aldanmayacak, teknolojinin
medeniyet olmadığını anlayacak nesiller çoğalmalı. Allahın boyası ile boyanmış
olan nesiller meydana getirmeliyiz. Evvela bu topraklarda Allahın dediği
gerçekleşsin. Bugün kızıl elmalar
yerinde duruyor. Evvela kendi memleketimizi fethedelim.
Guzel hizmet icin tesekkurler
YanıtlaSil