AYETLERDE KULLUK
- ”Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin). “ (Bakara / 138)
- “De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’am / 162)
- “Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et! “ (Hicr / 99)
- “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat / 56)
- “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek için yaratmadık, onları gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.” (Duhân 38, 39)
- “De ki: "Ey insanlar, eğer benim dinimden herhangi bir şüphede iseniz, bilin ki ben, Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam, fakat sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk ederim. Bana mü'minlerden olmam emrolundu." (Yûnus / 104. Ayet)
HADİSLERDE KULLUK
- ÂişeRadıyallahuAnha şöyle rivayet etmiştir:“Rasûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem geceleyin kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Bunun üzerine ona: ‘Ya Rasulallah! Senin geçmiş ve gelecek bütün hataların bağışlandığı halde niye böyle kendini yoruyorsun?’ dedim. Bana cevaben: ‘Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?’ buyurdu.” (Buhari)
- Enes bin Malik’ten Hz. Peygamber’in gece namazı soruldu. Enes RadıyallahuAnh: “Biz onu geceleyin, hangi saatte namaz kılarken görmek istesek görürdük. Hz. Peygamber bazen peş peşe o kadar fazla oruç tutardı ki, devamlı oruç tutacak sanırdık. Bazen de o kadar ara verirdi ki artık oruç tutmayacak sanırdık” dedi.”(Buhari)
SAHABENİN KULLUK ANLAYIŞI
- Abdullah bin Mes’ud nerdeyse hiç nafile oruç tutmazdı. Kendisine niçin oruç tutmadığı sorulduğunda: “Ben oruç tuttuğum zaman namaz kılmakta güçlük çekiyorum. Hâlbuki namaz, benim yanımda oruçtan daha sevimlidir” derdi. Oruç tuttuğunda da başında, ortasında ve sonunda olmak üzere ayda üç gün tutardı. (Heysemi)
- Tarık bin Şihab anlatıyor: “Gece ibadetlerini öğrenebilmek için bir gece Selman’ın evinde kaldım. O, gecenin sonunda kalkarak bir süre namaz kıldı. Ben onun gece boyunca hiç yatmayıp devamlı ibadet ettiğini zannediyordum. Bunu kendisine söylediğimde o şöyle buyurdu:“Hakkıyla eda edilen beş vakit namaz, ölüm hariç tüm dertlerin devasıdır. İnsanlar akşama üç grup halinde ulaşırlar. Bir grup vardır ki ne kârda ve ne de zarardadır. İkinci grup insanlar, hiç kârı olmayıp tamamen zararda olanlardır. Son grupta bulunanlar ise sadece kârda olan kişilerdir. Halkın gafletini ganimet bilerek gece karanlığında kalkıp sabaha kadar Allah’a ibadet eden kişiler, yalnızca kârda olup hiç zarar etmeyenlerdir. Bir kişi de vardır ki halkın gafletini fırsat bilerek günahlara dalar. Böyle kişiler hiç kârları bulunmayıp sadece zarar edenlerdir. Yatsı namazını kıldıktan sonra yatanlarsa ne kâr ve ne de zarar edenlerdir. Sakın seni yorgun düşürecek şekilde hızlı hızlı yürüme. İtidali hiç bir zaman elinden bırakma ve başına geçtiğin bir işte sebat et.” (Taberani)
EVLİYAULLAH’IN İBADETE DÜŞKÜNLÜĞÜ
- Abdülaziz b. EbîAvvad gece olduğu zaman yatağına gelir, eliyle yatağı sıvazlar ve “Muhakkak sen yumuşaksın. Allah’a yemin ederim cennette senden daha yumuşak yatak vardır” deyip kalkar, bütün gecesini ibadetle ihya ederdi.
- Fudayl b. İyâz ibadete olan iştiyakını şöyle ifade eder: “Geceyi ilk başından ibadetle karşılarım. Fakat uzunluğu her ne kadar beni korkutuyorsa da aldırış etmeyip, Kur’an okumaya başlarım. Böyle sabahladığım halde yine de ibadetten doymuş değilim.”
- Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: ‘Kişi, günah işler ve işlediği günahtan ötürü gece ibadetinden mahrum olup, bu büyük hazineyi elden kaçırır.”
- Muğire b. Habib şöyle anlatır: “Mâlik b. Dinâr yatsı namazından sonra kalkarak abdest aldı. Sonra seccadesine yönelip sakalına yapıştı. Gözyaşları âdeta kendisini boğmaktaydı ve şöyle dedi:
- “Ey Allah’ım! Mâlik kulunun bu ak tüylerini ateşe haram kıl. Ey Rabbim! Cennetin sakinlerini cehennemin sakinlerinden ayırt etmek ve bölmek Senin şânındandır. Acaba Mâlik kulun, hangi sınıfa dâhildir? Acaba bu iki evden hangisi Mâlik kulunun evidir?” Fecr doğuncaya kadar Mâlik b. Dinâr bu sözleri tekrar edip durdu.”
AYETLERDE PEYGAMBERLERİN ORTAK ÇAĞRISI : KULLUK
Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u gönderdik. Hûd şöyle dedi:
"Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Ondan başka sizin hiçbir ilahınız yoktur.
Siz, sadece iftira ediyorsunuz." (Hûd / 50. Ayet)
“Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber gönderdik.
Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir
ilahınız yok. O sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında
görevli (ve buna donanımlı) kıldı. Öyle ise ondan bağışlanma dileyin; sonra da
ona tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir.” (Hûd Suresi 61. Ayet)
“Medyen halkına da kardeşleri Şu'ayb'ı peygamber gönderdik.
O şöyle dedi: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir
ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde
görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum."
(Hûd / 84. Ayet)
“Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah'a mahsustur. Bütün
işler ona döndürülür. Öyle ise ona kulluk et ve ona tevekkül et. Rabbin
yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Hûd
/ 123. Ayet)
KULLUK NE DEMEKTİR ?
Arapçada kulluk (abd); ‘boyun eğmek, alçalmak, itaat etmek,
tapınmak ve bağlanmak’ gibi manalarda kullanılan geniş bir kavramdır. Bu
anlamlarından dolayı kulluk, ‘hür’ kelimesinin karşıtı olan ‘köle’ anlamında da
kullanılmaktadır. Arapların kul ve köleyi aynı manada kullanıyor olmaları
kölenin efendisine olan itaat ve teslimiyetindendir. Dolayısıyla bu
anlamlarının ışığında kulluğu şöyle tarif edebiliriz: “Herhangi bir kimsenin
üstünlüğünü kabul edip; ona karşı kendi özgürlük ve bağımsızlığından
vazgeçerek, isyan ve direnmeyi bırakıp itaata hazır olarak bağlanmaktır.” Bu
tariften anlıyoruz ki birçok müslümanın inandığının aksine, kulluk sadece
namaz, oruç ve hacdan ibaret değildir. Kulluğun gerçek manada ne olduğunu
anlamak için Kur’an’ın ‘kulluk’ kelimesiyle hangi anlamları kastetmekte
olduğuna bakmak icap eder.
1-Kölelik ve İtaat:“Andolsun, biz her ümmete ‘Allah’a
kulluk edin ve tağuta ibadetten kaçının’ (diye tebliğ etmesi için) bir elçi
gönderdik…” (Nahl / 36)
Ayette sözü edilen
‘tağut’ Allah’a isyan ederek, Allah’ın dünyasında emir ve yasaklar koymaya
çalışarak insanları kendine zorla ya da sahte vaatlerle itaat ettiren her türlü
otoritenin adıdır. Tağuta ibadetten maksat ise itaat ve kölelik olup Kur’an’ın
açıkça men ettiği bir durumdur. Rabbimiz ise her kavme gönderdiği elçilerle
kullara itaati kaldırarak yalnız kendi emrine boyun eğilmesini murat
etmektedir.
2- İtaat ve Uymak:“Ey Âdemoğulları! Size şeytana
kulluk etmeyin, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır demedim mi?” (Yasin / 60)
Kulluğun ‘itaat’ demek olduğuyla ilgili en önemli örnek ise
Adiyy bin Hatem hadisidir. Efendimiz Tevbe 31’de geçen “Onlar, Allah’ı bırakıp
bilginlerini ve rahiplerini Rabler (İlahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i
de… Oysa onlar, tek olan bir İlah’a ibadet etmekten başka bir şeyle
emrolunmadılar” mealindeki ayeti okuduğu sırada orada bulunan Adiyy bin Hatem;
‘Hayır onlar rahiplerine ve hahamlarına tapmıyorlar ki’ demişti. Allah Rasulü
ise; ‘Onların din adamları onlara haramları helal; helalleri de haram kıldıklarında
onlar da din adamlarının hükümlerine uyup itaat etmediler mi?’ diye sordu. Adiy
bin Hatem; ‘Evet öyle’ deyince Efendimiz; ‘İşte onlara itaat etmek onlara
kulluk etmektir’ dedi.” (Ahmet bin Hanbel)Dolayısıyla Efendimiz’in
söylediklerinden itaat edilen kimsenin ‘İlah’ edinildiği ve bunun neticesinde
kulluğun da itaat edilenlere olduğunu anlıyoruz.
Bu ayette ise şeytana kulluk demek; onun vesveselerine ve
yönlendirmelerine itaat etmek demektir. Yoksa insanların çok az bir kısmının
haricinde gerçekten şeytana tapan mevcut değildir
.
3- Tapınma: “Allah’ı bırakıp da kendisine cevap
veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların
yalvardıklarından habersizdirler. İnsanlar kıyamet günü toplatılınca,
tapındıkları onlara düşman olurlar ve tapınmalarını inkâr ederler.” ( Ahkaf / 5-6
)
Kur’an-ı Kerim bu ve benzeri ayetlerde dua etmenin, yalvarıp
yakarmanın, sığınmanın ve yardım istemenin tapınmak anlamına geldiğini haber
veriyor ki bu da kulluğun bir çeşidi olmaktadır. Dolayısıyla Allah Azze ve
Celle’den başka her kime dua edilse, yalvarıp yakarılsa ya da sığınılarak
yardım istense ona kulluk edilmiş olunmaktadır.
PEKİ KULLUK KİME HAS OLACAK?
Yukarıdaki hakikatler sadece Allah’a has kılındığı takdirde
kulluk Allah’a olur iken, kulluk, kölelik ve itaat manasında, ya da sadece
itaat anlamında veya tapınma anlamında Allah’tan başka herhangi bir zata has
kılındığında, o zâta kul olunmaktadır. Kulluk bütün anlamlarıyla Allah’a has
kılınmadığı sürece bu kulluk caiz olmayan bir kulluk olacaktır.
Öte yandan insanın yaratılışı gereği kulluk vazgeçilmez bir
ihtiyacıdır. Asıl mesele ise insanın kulluk ihtiyacını hangi şekilde
karşılayacağı konusudur. Ya da diğer bir ifadeyle insan hangi İlah’a sığınacak,
itaat edecek ve yalvarıp yardım dileyecek… Kimin koyduğu kanun ve kurallara
göre hayatına yön verecek. Hangi yaşam tarzının kulu olacak ve hangi hayat
tarzı onun yolunu belirleyecek… Kime tapınıp kimden yardım dileyecek… İşte
kullukla ilgili dikkate şayan olan önemli meselelerden birisi de kulluğun kime
yapılması gerektiğidir. Zira Rabbimiz yalnız kendisine kulluk etmemizi
emrettiğine göre kulluğun kime yapılacağı meselesi de halledilmelidir.
Şu iyi bilinmeli ki ne yaratıcı olan Allah hayata karışmayan
bir yaratıcıdır, ne de yaratılmış olan insan Allah’ın dünyasında özgürdür. Tam
tersi Allah Azze ve Celle, yarattığı her şey için kanunlar koyduğu gibi insan
için de kanun ve kurallar koymuştur. İman ve küfrün yol ayrımının gerçekleştiği
yer de burasıdır. İnsan ya Hâlıkı olan, rızık veren, kendisine ikram eden, her
şeye güç yetiren ve her şeyi bilen Allah’ın kurallarına uyacak, ya da kendisi
gibi aciz ve noksan bir başka mahlûkun kurallarına uyacak.
İnsan özgür olmak bahanesiyle Allah’tan uzaklaşmak istedikçe
Allah’tan başka ve ibadete layık olmayan birçok şeye kul olmaktadır. Nefis,
şeytan, ideolojiler, madde ve makamların esiri olanlar nasıl özgür olabilirler
ki? Tağutun önünde büklüm büklüm olanlar, para ve makam için ezilip büzülenler,
dünyalık menfaatler için ömürlerini feda edenler nasıl özgür olabilirler?
Allah’ın emrine muhalif görevler üslenip sonra da “ne yapayım ben emir kuluyum,
görevim böyle” diyenler nasıl özgür olabilirler? Kıbleleri kadın, şeriatleri
nefis, benlikleri para olanlar nasıl özgür olabilirler? Bir yudum suya ve bir
lokma ekmeğe muhtaç olanlar nasıl özgür olabilirler?
İnsan Allah’a kulluktan kaçınırken kendi şerefini beş
paralık ederek sahte ilahlara kulluk etmektedir. Allah’a karşı özgürleştikçe
basit dünyalıkların, nefsinin, tağutların, ideolojilerin ya da şeytanın kulu
kölesi olmaktadır. Oysa bütün manalarıyla kulluk edilmeye lâyık olan tek zât,
Allah Azze ve Celle olduğundan insan Allah’a kulluk ettikçe özgürleşir.
O halde “Ey insan! Seni yaratan ve seni düzenleyip, sana
biçim veren, çok cömert ve bağışlayıcı Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (İnfitar
/ 6-7)
KULLUK VAZİFEMİZE ÖNCE LA İLE BAŞLAMAK
Lâ; bir temizlik operasyonudur. Allah’a ait olmayan tüm
hükümlerden, benliğe işlenmiş tüm yanlışlıklardan ve tüm sahte kulluklardan arınmadır.
Cahiliyeye ait olan tüm kırıntılardan sıyrılmanın, ancak bundan sonra
‘İllallah’a ulaşılabileceğinin şuuruna varmanın ilk basamağıdır.
Bir çiftçinin iyi ürün elde edebilmesi için tohum atacağı
toprağı önce bir temizlemesi, ayrık otlarından arındırması ve tesviye etmesi
nasıl gerekli ise, imanın ve kulluğun kalplerde yer edebilmesi için de böyle
arındırma işleminden geçmesi gerekir. Ta ki hücrelere işlemiş olan şirk
kalıntılarından ve etkilerinden kurtulmak mümkün olsun. ‘Lâ İlâhe’ ile önce
bütün ilah taslakları reddedilecek, onların her türlü mikrobik etkisinden kalp
ve beden sterile edilecek ki ‘İllallah’ denilebilsin ve o vücuda yalnız Allah’a
kulluk etmenin şuurunda bir iman telakkisi yerleşebilsin. İnsan bir bardak
su içerken bile evvela bardağı yıkayıp, ondan sonra suyu doldururken, iman ve
kulluk gibi bir hakikat nurunun yerleşeceği kalbi neden sahte sevgilerden,
ilahlaştırılmış nefsanî düşüncelerden temizlemek istemez?
Tüm Peygamberler kavimlerinin ve sistemlerinin tepkisini
göze alarak bu başlangıç noktasından işe başladılar. İşleri hiç de kolay
değildi. Yıllarca şirk içerisinde yoğrulmuş olan, kendi elleriyle yonttukları
ve ilah edindikleri putlarından onları ayırabilmek, onlara hayatlarını kendi
istekleri doğrultusunda değil, Allah’ın hükümlerine göre yaşamalarını
söyleyebilmek, şirkin merkezinde Tevhid bayrağını açabilmek ve sadece bir olan
Allah’a kulluğa çağırmak hem de hiç kolay değildi. Ancak tüm bu zorlukları en
iyi bilen Allah Azze ve Celle, yine de Rasullerinin bu şekilde ortaya çıkmasını
istiyordu. Böylesi toplumlarda yetişen insanları tam manasıyla temizleyebilmek
başka türlü mümkün olmuyor demek ki. Kavminin tüm zorlamaları ve Ebu Talib’in
ricasıyla başka bir sözle ortaya çıkmasını istemelerine rağmen Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “Lâ ilâhe illallah derim, başka da bir şey
söylemem” diyordu.
ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ’DEN
- İnsan Allah’a ne kadar kulluk yaparsa o kadar özgürleşir. Allah’a kulluk yapanlar, nefsine, şeytana, insanlara kulluktan kurtulurlar.
- Hürriyet ve bir milletin bağımsızlığını ele geçirmesi nedir dediğinizde siyasiler ve sözde aydınlar, düşmanların tasallutundan kurtulmak derler. Hâlbuki gerçek hürriyet, kullara kulluktan kurtulmak, yalnız Allah’a kul olmaktır.
- Müşrikler, her zaman kendilerine, devletine, sistem ve düzenlerine karışmayan bir ilah istediler. Bu yüzden peygamberimize “sen insansın” gibi mazeretler söyleyerek peygamberliğini inkâr ettiler. Ayrıca “biz atalarımızın yolundan gidiyoruz” diyerek Allah’a kulluktan kaçındılar. Bu söz üzerine Allah (c.c.) onlara ayetiyle cevap verdi: “Atalarınız yanlış yolda da mı olsa ona uyacaksınız?”. (Maide 104) Onlar aslında atalarına uymuyorlardı. Onlar aslında nefislerine uyuyorlardı. Eğer atalarının yolundan gitselerdi; Hz. İbrahim’in yolundan giderlerdi. Allah’a kulluk yapmak istemeyenler nefislerine kulluk yapmak zorunda kalıyorlar ve atalarına uyduklarını söylemek zorunda kalıyorlardı.
- Muhabbetullah’a ulaşmak Allah’ı tanımakla mümkün olur. Allah’ı tanımak da insanın kalbine Allah sevgisinin yerleşmesini kolaylaştırır. Allah (c.c.), insanların kendisine sevgi ve itaat etmesini ister. Çünkü Allah sevilmeye layıktır.
- Kur’an-ı Kerim, sadece sevilen bir Allah’ı anlatmaz. Allah’ın azab edici, kahhar sıfatını, El-Adl sıfatını da anlatır. Korkulmayan bir Allah anlayışı, Yahudilerde olduğu gibi insanları isyana teşvik eder. Allah, hem sevilmeye; hem de korkulmaya layıktır. Allah’ı seven Allah’a kulluk eder, Allah’tan korkan ona isyandan kaçınır. Hem insan Allah’ın (c.c.) yaptığı her şeyde bir hikmet aramalıdır. Eğer insanlar bu hikmetleri düşünmeden ve anlamadan itaat ederse bu itaat, efendi-köle ilişkisine döner. Eğer insanlar bu hikmetleri anlayarak itaat ederse, Allah’a karşı olan sevgileri daha da artar ve Allah’a severek itaat ve kulluk yaparlar. Allah’a itaat etmezse, başka şeylere itaat eder ve başka şeylere esir olur. Dolayısıyla Allah’a itaat, insanı özgürleştirir. Gerçek itaat Allah’a olan itaattir.
- La ilahe illallah, tevhid akidesi, hayatının her alanında Allah’a itaat etmek demektir. Müşrikler bu sözün bir hayat nizamı olduğunu anladılar ve kabul etmediler. Çünkü bu sözü söyleyen kimse, doğumdan ölüme kadar hayatın her alanında Allah’a itaat etmek zorundadır.
- Hayatımızdaki her meselede Allah’a itaat etmek zorundayız. Eğer bir mesele hakkında Allah ve Resulünün hükmü varsa bize düşen bu meselede Allah’a kayıtsız şartsız itaat etmeliyiz.
SORU CEVAPLARDAN
1-Bu dönemde cemaate bağlı olmak şart mıdır? Tek başına
da Allah’a kulluk yapılamaz mı?
Tek başına cenneti kazanmak şüphelidir. Hz. İsa (as) bile “Allah
yolunda yardımcılarım kimlerdir” diye sordu. O bile bir cemaat istedi. Bir peygamber
olduğu halde, o bile cemaat olmayı istedi. Tüm peygamberler bir cemaat meydana
getirmiştir. Hiçbir peygamber sadece konuşmamıştır, aynı zamanda inananları bir
araya getirmiştir.
Bugün bazı Müslümanlar “ Ey Rasulüm, sana düşen sadece
tebliğdir” ayetini yanlış anladı . Bu ayete dayanarak tembelliklerine mazeret
buldular. Sadece tebliğ ile ümmete karşı tüm sorumluluklarını yerine getirdiler
zannettiler. Peygamberler sadece tebliğ çalışması yapmadı. Hz.Peygamber koskoca
İslam Devletini sadece tebliğ çalışması ile kurmadı. Bu ayet kafirlerle
ilgilidir. Ayetin manası şudur : Peygamberimiz anlatıyordu ve kafirler
reddedince peygamberimiz üzülüyordu. Allah ise bu ayet ile Efendimizi teselli
etmek istedi. Bu ayet, Müslümanların tebliğden başka görevi yok demek değildir.
Efendimiz tebliğ yapıyordu. İnananları Darul Erkam’da
eğitiyordu. Eğittiklerine görev veriyor,
onları başka şehirlere tebliğe yolluyor ve bu şekilde teşkilat çalışması
yapıyordu. Sonra Medine’de İslam Devleti kuruldu. Peki tüm bunları göz önünde bulundurarak
sormak lazım : Allah Rasulü sadece tebliğ mi yaptı ?
Yalnız tebliğ ile görevini yaptığını zannedenler bilsin ki ;
bu kitap hem tebliği, hem eğitimi, hem cihadı, hem cemaati, hem ümmet olmayı
emrediyor. Cemaat olmadan nasıl ümmet olunacak ? Ümmet olmamız, tüm Müslümanların
bir bayrak ve bir lider etrafında birleşmeleri, ulus devletlerinin bitmesi, Müslümanların
birleşmesi ile mümkündür.
Tebliğ ile cennete giremez miyim diyenler ; evet girerler.
Ama görevlerini yapmadıkları için önce cehenneme girer, sonra cennete girerler.
Bu laf “oruç tutmasam da cennete giremez
miyim “ lafına benzer. Oruç tutmayanın cennete girebileceği gibi, ama önce
cehenneme sonra cennete girebileceği gibi, ümmete karşı sorumluluklarını yerine
getirmeyenler de önce cehenneme sonra cennete girecektir. Allah’ın,
tembelliklerimizi bağışlayacağının garantisi mi var elimizde? İlla da o işi
yapmadığımızda kafir olmamız mı gerekiyor ? Günahkar olmak yetmiyor mu o işi
yapmak için ?
2-Kula kulluk yapmak ne demektir?
Allah’a itaat etmeyip, kullara itaat etmek demektir.
3-Kulluk bilinci nasıl idrak edilebilir, Kul olduğumuzu
nasıl anlayabiliriz?
Kainata ve kendisine bakan insan, kendisinin kul olduğunu
anlayacaktır. Kocakainatı gördüğünde kendisinin, denizde bir damla olduğunu
anlayacaktır. Kainatın sahibinin kulluğa layık olduğunu anlayacak ve kendisinin
bir hiç olduğunu anlayacaktır.
Kulun kulluğunu unutmasının sebebi; Allahı unutmasıdır.
Allahı unutan, kendini de unutur. Kendini unutan da ya Firavunlaşır ya da
Firavunlara kulluk yapar. Kul olduğunu hatırlamak isteyen, kainat kitabını
okumalı.
Görmek için bakmak lazım. Boş bakmamak lazım. Daima koşturma
ile ömür geçiyoruz.Başımızı kaldırıp bakmıyoruz. Halbuki Allah’ın çiçeklerinden böceklerine, gecesinden
gündüzüne tüm ayetleri önümüzdedir. Bu ayetlere bakmayan kul olduğunu
anlayamaz.
Yorumlar
Yorum Gönder