Sevgi boşa harcanmaması gereken ilahi bir değerdir: İlahi
bir nimet ve Rabbimizden bize verilmiş bir imkandır; bu nedenle müminler bu
fıtri duyguyu emanet olarak algılayıp dengeli bir şekilde kullanmalıdırlar.
Müminler sevgiyi Allah'tan O'nun Rasulü'nden ve O'nun yolunda mücadeleden daha
çok değer verecek biçimde, ölçüsüz bir şekilde babalarına, oğullarına,
kardeşlerine, eşlerine, akrabalarına, servetine, ticaretine, hoşlandığı
konaklarına yöneltmemelidirler. Böyle bir yöneliş; böyle bir ölçüsüzlük kimlik
erozyonuna, imanın etkilerinin yok olmasına, nihayet fıska yol açar .
Güzel olanı sevmek insanın tabiatında olan bir duygudur ve
bu duygunun açığa çıkması Rabbimiz tarafından kınanmaz; ancak
"Yaratıcısını hatırlayıp takdir edecek şekilde sevmek" şartıyla.
Rabbimizin bu konuda örnek gösterdiği müminler, gördükleri güzellikte
Yaratıcı'yı hatırlayanlardır; yoksa güzelliğin kendisine aşık olanlar değil.
Birer imtihan aracı olarak güzel kadınlar, oğullar, altın
gümüş, para gibi satın alma araçları, binekler, ekinler insanlara süslü
gösterilmiştir. Bu gibi dünyevi değerlere aşırı bağlılık müminlere yakışmaz,
bunlara olan yönelim ancak ihtiyacı karşılamaya ve belli bir ölçüye dayanmalıdır.
Dünyanın, malın-evladın ve diğer dünyevi değerlerin çekici kılınması, onların
birer imtihan aracı olmasındandır, yoksa aracı amaç belleyip onda kaybolmak
verilen fırsatların-imkanların heba edilmesiyle sonuçlanır.2
İnsanlar genellikle dünyevi değerlere öncelik verir, servet
hırsına kapılarak, haram helal demeden bir ömrü gafil bir şekilde geçirerek
heba ederler:
"(Çoğunuz) bu geçici hayatı seviyorsunuz, ama öteki
dünyayı (ve hesap gününü) hiç düşünmüyorsunuz!" (Kıyamet, 75/20-21)3
Müminler olarak ilgilerimizi ve sevgilerimizi, dünyada
şeytanın askerlerine karşı kazanacağımız zaferlere, ahirette elde edeceğimiz
cennetlere ve ilahi rızaya yöneltmeliyiz; böylece sevme-bir değere bağlanma
ihtiyaçlarını doğru alanda gidermiş olacağız. Sâf Sûresi ayetleri, neyi sevip
sevmeyeceğimize ilişkin özgün bir karşılaştırma ile bilinçleri körelmeyenlere
yol göstermektedir.4
Sevme konusunda müminler için her zaman ahiretin önceliği
vardır: Dünyaya aşırı bir tutkuyla bağlılık, asli sorumlulukların unutulmasına,
bu alemde varoluş nedeninin kalplerden, gönüllerden çıkmasına sebep olur, onun
yerine de dünyanın ve onun geçici değerlerinin yüreklere çöreklenmesine yol
açar, hatta başkalarına da asıl hakikatin ne olduğu gerçeğini unutturmaya
çalışarak onları da ateşe sürüklerler.
AYETLERLE ALLAH KİMLERİ SEVER ?
-Allah adil olanları sever. (Mümtehine, 8; Hucurat, 9; Ali
İmran, 42)
- Allah temiz insanları sever. (Tevbe, 108)
- Allah takva sahiplerini sever. (Ali İmran, 79; Maide, 93)
- Allah tevekkül edeni sever. (Ali İmran, 159)
- Allah sabırlıları sever. (Ali İmran, 146)
- Allah tevbe edenleri sever. (Bakara,222)
- Allah güzel iş yapanı (ihsan ehlini) sever. (Bakara, 195)
- Allah (kötülükten) sakınanları sever. (Ali İmran, 76)
- Allah ahdi bozmayanı sever. (Hud, 90)
Bu ayetleri okuduktan sonra ayetlerde övülen özellikleri
kendi durumunuzu anlamak için teraziye koyalım. Eğer bu özellikler bizde varsa
ümitlenmeliyiz. Eğer yoksa endişelenmeli ve tedbirimizi almalıyız.
HADİSLERLE ALLAH KİMLERİ SEVER
– “Kim benim veli
kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıracak
olan amellerden en çok hoşuma gideni (kulumun) ona farz kıldığım şeyleri eda
etmesidir. Kulum nafilelerle bana yaklaşmaya[1] devam eder ve sonunda sevgime
erişir. Onu bir sevdim mi onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen
ayağı olurum. Benden bir şey istedi mi onu muhakkak veririm. Benden sığınma
talep ederse onu mutlaka korurum. Ben yaptığım hiçbir şeyde mü’min kulumun
ruhunu kabzedecekken ettiğim kadar tereddüt etmedim. (Zira) o ölümü sevmez ben
de onun sevmediğini sevmem.”
**- Hz. Ebû Hüreyre
(radıyallâhu anh) anlatıyor:
** “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Allah bir kulu sevdi mi Hz. Cebrâil aleyhisselâm’a:”Allah falanı seviyor, onu
sen de sev!” diye seslenir. Onu Cebrâil de sever. Sonra o, sema ehline: “Allah
falanı seviyor, onu siz de sevin!” diye nidâ eder, derken, bütün sema ehli de
onu sevmeye başlar. Sonra onun için arz (halkı arasına hüsn-ü kabûl) konur.”
[Buhârî, Tevhid 33, Edeb 41; Müslim Birr 157, Muvatta, Şi’r
15; Tirmizî, Tefsîr, Meryem (3160).]
-Allah’ı kullarına sevdirin ki Allah da sizi sevsin.(suyuti
el camius sağir,1/251)
Abdullah ibni Mes’ud’dan rivayet edildiğine göre:Resulullah
(s.a.v) şöyle buyurmuştur:Üç kişi vardır ki Allah onları sever:Geceleyin kalkıp
Allah’ın kitabını okuyan adam, sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizleyen
kimse,bir müfrezede bulunup arkadaşlarının kaçması üzerine düşmanı tek başına
karşılayan kişi.(Tirmizi rivayet etmiştir.)
-Ebû Hureyre radıyallahu anh’den, Hz. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Adamın biri, bir başka k öydeki (din) kardeşini ziyaret
etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir
meleği görevlendirdi. Adam meleğin yanına gelince, melek: Nereye gidiyorsun?
dedi. Adam, şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum,
cevabını verdi. Melek: O adamdan elde etmek istediğin bir menfaatin mi var?
dedi. Adam: Yok hayır, ben onu sırf Allah rızası için severim, onun için
ziyaretine gidiyorum, dedi. Bunun üzerine melek: Sen onu nasıl seviyorsan Allah
da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana
gönderdiği elçisiyim, dedi.” (Müslim, Birr 38)
Ebü’l-Abbâs Sehl İbni Sa’d es-Sâidî radıyallahu anh’in
söylediğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve:
– Yâ Rasûlallah! Bana, yaptığım zaman hem Allah’ın hem de
insanların beni seveceği bir iş söyle, dedi. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem:
– “Dünya ve dünyalıklardan yüz çevir, Allah seni sevsin;
halkın elinde olandan yüz çevir, insanlar seni sevsin” buyurdu. (İbni Mâce,
Zühd 1)
Yorumlar
Yorum Gönder